Tekil mesaj gösterimi
Alt 09 Şubat 2023, 14:23   #66
Çevrimiçi
Zeze - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Kullanıcıların profil bilgileri ziyaretçilere gizlidir.
Standart Yanıt: Karahindiba Masumluğunda Çocuksu Kalbim



Sana içimi dökmeye geldim günlük...

Bu ara yıkılan binalar gibiyiz;
Enkaz gibi...
Dağıldık toplayamıyoruz parçalarımızı...
Haluk Levent demiş ya hani, "İnsan kepçe olmak ister mi, kepçe olmak istedim diye..."
Neler olmak istemedik ki...
Ama sadece enkaz gibiyiz işte.
Dökük, yıkık, kırık...
Hiçbir şey olamıyorsam, o enkaz altında üşüyen çocukların, bebeklerin üstüne battaniye olmak isterdim bende...
Sımsıcak, anne kucağı gibi olmazdı belki ama en azından soğuktan korurdum onları...

Bir kitap okursun ya, kendini kaptırırsın, kendini karakterlerin yerine koyarsın.
O karakterlerle sevinir, hüzünlenirsin.
Aşırı empati yaparsın...
Sanki okuduğum aşırı hüzünlü bir kitaba kendimi kaptırmışım, o kitabın baş karakteri benmişim gibi...
Sanki depremin, sevdiklerini kaybeden tarafıymışım gibi...
Ama bu ne bir kitap, ne de bir rüya... Uyanabileceğimiz...
Çok ama çok büyük bir acı ve çok büyük bir gerçek...

Bazen durup düşünüyorum, bunlar rüya olabilir mi, bir anda, bir anda bu kadar tarifi olmayan büyüklükte dünyanın bile gözünü korkutmuş büyüklükte bir depremi gerçekten biz mi yaşadık...
Hani haberlerde başka ülkelerde afetleri izlersin, yaşamadığın için etkilemez ya seni çok. Daha doğrusu beynin yaşamadığı, sürekli aynı gündemin içinde olmadığı için gerçeklik algısı oluşturmaz ya. Sonra zaten televizyonu kapadığında da unutursun onu...
Ama bu kez öyle değil...
Bu kez başka ülkede değil...
Yanı başımızda...
Her gece haberlerle uyuyup, rüya olma ihtimaliyle uyanıyorum.
Üzerimde, tam kalbimin üstüne taş oturmuş gibi bir ağırlık...
İşe dahi gitmek istemiyorum...
Kendimi ittirerek işe geliyorum artık...


Öyle bir acı var ki içimde...
Ben öyle her yerde ağlayabilen biri de değilim.
Artık iş yerinde, orda burada haberlere bakıp, ağlamamak için kendimi kasmaktan içimde tarifsiz bir hüzün ve bastırılmışlık var.

O haberi açıyorum olmuyor, ötekine geçiyorum olmuyor, nerede bir umut ışığı görüyorum o habere sabitliyorum kendimi.

Diyorum ben böyleysem eğer, biz böyleysek eğer...
Biz bu kadar çökmüş durumdaysak, yaşamdan kopmuş gibi hissediyorsak...
Onların acısı milyon katıdır... Nasıl dayanıyorlar bu acıya...
O bölgede nasıl bir acı var, aklım hayal edemiyor, nefesim tutuluyor düşündüğüm de...

Hayatta hiçbir şey kolay değil evet ama bu hayat en çokta insanların birbirine hayatı zorlaştırmasıyla bu kadar zor oldu...
Cahit Zarifoğlu'nun sözleri geliyor sonra aklıma: "Burası dünya, ne çok kıymetlendirdik oysa bir tarla idi ekip biçip gidecektik"

Bu sözden sonra her şeyin suçlusu yine biziz diyorum sonra...
Kendi hayatımızı kendimize zorlaştırıyoruz...
Hırslar, menfaatler, gösterişler, kinler, tüm kötülükler... Hepsi insanların eseri...
Mezarımızı, her gün uykusuz kalıp, işe gidip gelerek kazandığımız parayla kazıyoruz...
Bir tek kendi mezarımızı değil, çevremizde ki insanların, tanıdığımız tanımadığımız tüm insanların belki de...

Biraz daha çok para kazanmanın kime ne faydası var...
Sevgisizliğin olduğu her yer, insanoğlunun mezarı değil mi zaten...

Dün haberini paylaştığım o küçük çocuğun, muhabbet kuşuyla birlikte birbirlerine tutunarak; hayata tutunduğu o sevgiye tutunmak istiyorum...
Ve kötü insanların belki azıcık da olsa ders çıkarmaları ümidiyle yarınlara umutla bakabilmek istiyorum.
Öbür türlüsü korkunç, ölüm gibi...

Ne ben, ne bu topraklarda ki tüm iyi insanlar; öyle kolay kolay iyileşemeyeceğiz...
Birbirimize umutla tutunup, yeniden nefes alabiliriz umarım...

~ ~ ~

Zeze