Abdüllah ibni Abbas (r.a) anlatıyor;
Bu ümmetden bir taife sırat üzerinde hapis olunur. Halbuki, Muhammed Mustafa (s.a.v.) hazretleri, bütün Peygamberlerden önce Cennete dahil olur. Ümmeti de, bütün ümmetlerden önce Cennete dahil olur. Resulullah (s.a.v.) Cennete girdikden sonra, Allahü tebareke ve teala hazretleri, sıratda kalan taifenin Cehennemden tarafa gönderilmesini ve Malik’e teslimini emr eder.
Malik, onları görünce,
- Ya eşkiya cema’ati, siz kimsiniz ve kimin ümmetindensiniz. Cehenneme girenlerin son bulduğunu işitmişdim. Cehennem ehlinin hepsi bana, bağlı ve zincire vurulmuş halde ve yüzleri üzerine sürünüp ve yüzleri kara, gözleri göğermiş halde gelirler. Amma, sizin elleriniz bağlı değil ve zincire vurulmamışsınız. Yüzleriniz kararmamış. Gözleriniz göğermemiş. Ayaklarınız üzerine yürürsünüz; kimsiniz, der.
Onlar, derler ki,
- Ya Malik bunu bize sorma. Zira biz, muhakkak sana bunu haber vermeğe haya ederiz. Velakin biz; Kur’an-ı kerime uyan, Ramezan ayında oruc tutan, hacca giden, cihada giden, zekat veren,vyetimlere ikram eden, cünüb olunca gusl eden, beş vakt nemaz kılıcılardanız.
Malik der ki,
- Ey mahşer eşkiyası! Allahü teala Kur’an-ı azimde sizi ma’siyyetden men’ etmedi mi.
Onlar derler ki,
- Ya Malik, bize tevbih etme. Şimdi Allahü tealanın tevbihinden ve süalinden kurtulduk.
Sonra onlar bu halde iken, Arş tarafından bir nida edici, şiddetli nida eder ve der ki,
- Ya Malik, onları Cehennemin üst tabakasına dahil et.
Halbuki onlar, Cehennemin kenarında dururlar.
Malik der ki,
- Ya mahşer eşkiyası! Şübhesiz söyleneni işitdiniz. Fehm etdiniz.
- Evet işitdik, lakin bize mühlet ver. Bir saat nefslerimiz üzerine ağlıyalım, derler.
- Benim size mühlet vermeğe izn yokdur.
Malike Arş tarafından nida gelir ki,
- Ya Malik, terk et onları, nefsleri üzerine ağlasınlar.
Sonra nefsleri üzerine ağlamağa başlarlar. Derler ki,
- Biz Cehennemde nasıl sabr edelim. Biz güneşin hararetine sabr edemezdik. Katran elbisesi giymeğe nasıl sabr edelim. Biz yumuşak elbiseler giymeyi tercih ederdik. Zakkum yimeğe ve hamim içmeğe nasıl sabr edelim. Biz hep güzel yemekler yir, soğuk içecekler içerdik.
Bunlar böyle ağlarlar iken, Arş tarafından bir nida gelir.
- Ya Malik! Bunları Cehennemin birinci tabakasına gönder.
Sonra onların yanına şiddetli melekler gelir. Onlar, kalb olmadığı için acıması olmıyan zebanilerdir. Herbir insana bir zebani yapışır. O sırada, hepsi seslerini yükseltirler ve derler ki,
- Ya Muhammed, Ya Ebel Kasım, Ya Ebel Eramil velyetama. Ya Fahrel kıyameh. Ya Fatihal bab. Ya narın kapısını ümmetine kapayan! Ya ümmetine şefa’at eden. Biz ümmetinin za’ifleriyiz. Cehennemin ateşine dayanamayız. Şefa’atin ile bize imdad et. (Ya Malik, biz ümmet-i Muhammeddeniz.
Sonra Malik hazretleri Cennetden tarafa döner. Ellerini kulaklarına koyar. Müezzinler gibi yüksek ses ile nida eder ki:
- Ya Muhammed! Muhakkak sen, Cennetde ni’metler içindesin. Senin za’if ümmetlerin Narda feryad ederler. Onların feryadına yetiş. Zira za’ifdirler. Cehennemin hararetine sabrları yokdur.
O halde, Muhammed (s.a.v.)hazretlerine haber gelir. Hemen tahtından sıçrayıp ve Buraka biner ve buyurur,
- Ya Burak, çabuk ol ki, ümmetim za’ifdirler, Cehennemin hararetine sabr edemezler.
Burak da ayaklarını kaldırıp, Cehennemin kenarına koyar. Muhammed (s.a.v.) hazretleri onların seslerini işitdiği vakt, ağlarlar. Sonra Muhammed aleyhisselam Arşın kenarına erişir. Allahü tebareke ve teala hazretlerine secdeye varır. Ve şefa’at eder. Allahü teala ve tekaddes onların hakkındaki şefa’atini kabul eder. Resulullah (s.a.v.) hazretlerinin şefa’ati ile Cehennemden kurtulurlar.