İnkar Nedir? Psikolojik Bir Savunma Mekanizması Olarak İnkar Neden Önemlidir?
- Özgün
- Psikoanaliz ve Psikanalitik Teori
Bir psikolojik savunma mekanizması olarak Sigmund Freud tarafından ileri sürülen
inkâr, tartışmaya yer bırakmayacak düzeyde kanıtla destekleniyor olmasına rağmen fazlasıyla rahatsız edici ve kabul edilemez bulunan bir gerçekle yüzleşen insanların, o gerçeği reddetmesine verilen bir isimdir (Freud, "tekzip" ile "inkâr" sözcüklerini ayrı bağlamlarda kullanmıştır; bu ayrıma metin içinde yer verilmiştir). Bu bakımdan inkâr, modern psikolojide
inanç direnmesi olarak bilinen kavramla yakından ilişkilidir.
Bireylerin, yaşamlarının birçok noktasında olumsuz benlik görüşlerine, olumsuz duygulara, olumsuz düşüncelere ve olumsuz algılara maruz kaldığı düşünülecek olursa, inkâr mekanizmasının bu kadar yaygın olması şaşırtıcı değildir. Ancak inkârı anlayabilmek için, öncekile "psikolojik savunma mekanizmaları" kavramına kısa bir bakış atmamız gerekmektedir.
Psikolojik Savunma Mekanizması Nedir?
Savunma mekanizmaları; bireyin, genellikle kendi benlik algısına veya kendisine yönelik saygısına karşı deneyimlediği iç ve dış ortam kaynaklı kaygı ile başa çıkmasında başvurduğu, bilinçsiz, psikolojik süreçlerdir.
İlk kez 1894'te Sigmund Freud tarafından The Neuro-Psychoses of Defence adlı çalışmasında gündeme getirilip teorileştirilen savunma mekanizmaları; kızı, Anna Freud tarafından detaylandırılmıştır.
Savunmalar, günlük işleyişin parçası olan ve bireyi, aşırı kaygı ve olumsuz duygulardan koruma işlevini üstlenen, kişiyi benlik saygısı kaybından da koruyan bilişsel süreçlerdir. Yani savunma mekanizmaları; kişinin acı veren ya da dayanılmaz fikirlere, duygulara karşı verdiği mücadelede başvurduğu, egonun, bir nevroza yol açabilecek çatışmalarda kullandığı tüm tekniklerin genel olarak adlandırmasıdır. Savunma mekanizmaları, belirli işlevleri bakımından farklılık gösterse de temelde aynı amaca hizmet eder: Bireyi aşırı kaygı yaşamaktan koruyarak, benliği ve benlik saygısını korur.
Sigmund Freud, savunma mekanizmalarını, egonun kaygı yaratan dış ve iç tehditlerle başa çıkmasına yardımcı olan, bilinçsiz süreçler olarak tanımlamıştır. Yani savunma mekanizmaları, bireyde bilinçdışı olarak gerçekleşmektedir ve bilinçli manevralar, genellikle tam teşekküllü savunma mekanizmaları olarak kabul edilmemektedir.
Burada kritik bir nokta, bireyin savunma mekanizmaları kapsamı altında yer alan savunma çeşitlerinin hepsini kullanmayabileceği ve tüm savunma tiplerinin de her insan tarafından kullanılmayabileceğidir. Savunma mekanizmaları, sınırlar dahilinde kullanıldığında; stresi, hayal kırıklığını ve güçlü olumsuz duyguları yönetmede yardımcı olurken; savunmaların aşırı kullanıldığı durumlarda psikopatoloji ile bağlantılı olması muhtemeldir.
Savunma Mekanizmalarının Kökeni
Savunma mekanizmaları, kökenini, Freud’un insan zihnini üç başlıkta ele alan yapısal zihin teorisinde bulur: Alt bilinç (id), benlik (ego), üst benlik (süperego). Çatışma halinde olan id ve süperego arasında, ego, dengeleyici konumdadır.
Savunma mekanizmaları, genellikle egoya atfedilir ve bu nedenle kimi zaman
"ego savunma mekanizmaları" şeklinde de ifade edilebilir. Bu perspektifte, bilinçsiz arzular, gerçeklikle temasta savunma mekanizmalarını kullanarak kimliğin arzularını modüle eden yürütme organı olan ego tarafından kontrol edilir. Ancak ego da diğer iki psikolojik yapıdan etkilenmektedir: Örneğin ego; mükemmellik, idealler, ruhsal hedeflerin altında yatan süperegonun etkisi altındadır. Ego ve süperego etkileşimi; ahlak, suçluluk ve vicdana yol açar.
Benzer şekilde id de savunma mekanizmalarında etkilidir: İd, bireyin libido gibi bilinçdışı içgüdülerini içerir. Savunma mekanizmalarının gerekliliği, id'in talepleri ve idealist üstbenlikle çeliştiğinde ortaya çıkar. Bu noktada, ego, zihinsel dengeyi sağlamak ve bilinçli zihni bu tür çatışmaların etkilerinden korumak için çeşitli savunma mekanizmalarına başvurur. Bu mekanizmaların, sadece normal (psikolojik olarak "hasta" tanısı almamış) bireylerde zihinsel istikrarın sağlanmasında değil, aynı zamanda psikiyatri hastalarında psikopatolojilerin belirlenmesinde de büyük önem arz etmektedir.
İnkâr Nedir?
En temel çerçevede inkâr; birey üzerindeki algı, duygu veya düşünceye olumsuz bir işaretin eklenmesiyle gerçekleştirilir. Doğru algılanması hâlinde bireyi üzebilecek durumların göz ardı edilmesi, dolayısıyla yanlışa saplanma şeklinde tezahür eder.
İnkâr teorisi ilk olarak Anna Freud tarafından ciddi bir şekilde araştırılmıştır. Anna Freud, inkârı, olgunlaşmamış bir zihnin başvuracağı bir mekanizma olarak sınıflandırmıştır; çünkü inkâr mekanizması, gerçeklerden bir şeyler öğrenme ve gerçeklerle başa çıkma yeteneğiyle çelişmektedir. İnkâr, olgun zihinlerde meydana geldiğinde, çoğunlukla ölüm, ölümlülük ve tecavüzle ilişkilendirilir. Daha sonradan yapılan araştırmalarsa, kavramın kapsamını ve faydasını önemli ölçüde genişletmiştir. Elisabeth Kübler-Ross, inkârı, ölmekte olan bir hastanın psikolojisindeki beş aşamadan ilki olarak kullanmıştır ve bu fikir, hayatta kalanların bir ölüm haberine tepkilerini içerecek şekilde sonradan genişletilmiştir.
Freudyen inkâr kavramları, yakın çevrenin fiziksel gerçeklerini algılamak için başvurulan daha nadir ve neredeyse psikotik bir reddetmeden, bazı sonuçlarını kabul etmedeki sıradan isteksizliğe kadar her şeyi kapsamaktadır. İnkâr ve baskı arasındaki ayrım bazen bulanıktır ve anlamlı şekilde ifadesi zordur. Fakat, inkârı belirli gerçeklerle yüzleşmeyi reddetmek düzeyinde ele almak genellikle yeterlidir. Bireyin maruz kalacağı üzücü olayları veya özsaygıya potansiyel en az zararı verdiği ölçüde inkâr, prensipte yararlı bir savunma mekanizmasına dönüşebilir.
İnkâr kavramı çok dar veya oldukça geniş algılanabilmektedir. Geniş olarak ele alınan tanımlar, diğer savunma çeşitlerini de kapsayıcı niteliktedir. Algısal savunmalar, kişisel fanteziler kurma, olumsuzlama, azımsama, maksimize etme, tersine çevirme inkar biçimleri olarak sınıflandırılabilir. Yapılan çalışmalarda en az yedi farklı inkâr türünün tanımlanabileceği öne sürülmüştür. Bu nedenle inkârı, tek bir savunma mekanizmasından ziyade, bir "savunma mekanizmaları kategorisi" olarak görmek daha uygun olabilir.
İnkâr Türleri ve Kategorizasyonu
İnkâr türlerini farklı kategorilere ayırmak mümkündür. Aşağıda, bunların birkaç tipine yer verilmiştir.
Şiddetine Göre İnkâr Kategorileri
Örneğin içinde bulunduğu duruma göre kişi, inkârın şiddetine bağlı olarak şu üçünden birini yapıyor olabilir:
- hoşlanmadığı gerçeği tamamen reddedebilir (buna "basit inkâr" denir),
- hoşlanmadığı gerçeği kabul eder ama onun önemsiz olduğunu ileri sürer (inkâr ile, bir diğer savunma mekanizması olan rasyonalizasyonun bir karışımı olan bu tür inkâra "azımsama" denir)
- hoşlanmadığı gerçeği kabul eder ama bu gerçekle ilgili sorumluluğu almaz ve bu yükümlülüğü başkalarına atar (buna "projeksiyon" denir).
Tipine Göre İnkâr Kategorileri
Ancak daha yaygın bir kategorizasyon, inkârın hangi alanda olduğuna bağlı olarak yapılabilir.
Gerçeğin İnkârı
Bu inkâr biçiminde birey, aldatmaya başvurarak bir gerçeği görmezden gelir. Bu yalan, bir hikayeyi uyarlamak için belirli ayrıntıları dışarıda bırakarak ("ihmâl"), yanlış bir şekilde bir şeyi kabul etmek ("onay") veya düpedüz yalan söyleme ("komisyon") şeklinde olabilir. Gerçeği inkâr eden biri, kendilerine veya başkalarına acı verebileceğini düşündükleri gerçeklerden kaçınmak için genellikle yalanları kullanır.
Sorumluluğun İnkârı
Bu inkâr biçimi, aşağıdakiler yoluyla kişisel sorumluluktan kaçınmayı içerir:
- Suçlama: Suçluluğun sorumluluğunu bir başkasına yüklemeyi hedefler ve gerçeğin inkârını da içerebilir.
- Minimizasyon/Azımsama: Bir eylemin etkilerini veya sonuçlarını gerçekte olabileceğinden daha az zararlı gibi gösterme girişimidir.
- Gerekçelendirme: Yapılan bir seçimin "geçerli" bir seçim olduğuna inandırmak amacıyla, aldığı kararla ilgili olarak kişinin neyin doğru neyin yanlış olduğuna yönelik algılarını değiştirmeye çalışmasıdır.
- Gerileme/Regresyon: Birinin yaşına uygun olmayan bir şekilde davranmasıdır.
Sorumluluğunu reddeden biri, genellikle dikkati kendilerinden uzaklaştırarak, kendilerine gelecek potansiyel zarar veya acıdan kaçınmaya çalışırlar.
Etkinin İnkârı
Etkinin inkârı, bir kişinin davranışının kendisine veya başkalarına verdiği zararları düşünmekten veya anlamaktan kaçınmasını, yani sonuçların inkâr edilmesini içerir. Bunu yapmak, o kişinin suçluluk duygusundan kaçınmasını sağlar ve başkaları için pişmanlık veya empati geliştirmesini engelleyebilir. Etkiyi inkâr etme, kötü kararlardan kaynaklanan acı veya zarar hissini azaltır veya ortadan kaldırır.
Farkındalığın İnkârı
Bu inkâr biçimi, farkındalık düzeyinin bazı hafifletici değişkenler tarafından engellendiğini iddia ederek, acıyı başka yöne çevirmeye çalışır. Bu, genellikle uyuşturucu veya alkol kötüye kullanımının bir faktör olduğu bağımlılık durumlarında görülür; ancak bazen ruh sağlığı sorunları veya akıl sağlığı sorunlarını tedavi etmek için kullanılan farmasötik maddelerle ilgili olarak da kendini gösterir. Bu inkar biçimi, sorumluluğun inkârı ile de örtüşebilir. Bunun güzel bir örneği, zenginler tarafından yapılan hırsızlık vakalarında kendini göstermektedir.
Meydana Gelme Yerine Göre İnkâr Kategorileri
Aşağıda verilen başlıklar altında, farklı durumlar çerçevesinde bireyin gerçekleştirdiği davranışlar veya ifade edebileceği örneklere yer verilmiştir.
- Ana karakterlerin veya ana nesnelerin çıkarılması: İnkâr eden kişi, burada, ön planda olan bir başka kişiyi görmezden gelerek, onu görmezden gelmeye çalışabilir.
- Yanlış algılama: Cinsiyeti kadın olan bireye, kendinin bu yönde bir talebi olmamasına rağmen veya o cinsiyete yönelik önyargılardan ötürü rağmen "erkek" demek (ya da tam tersi).
- Tersine çevirme: "O normalde çok güçlüydü; fakat sonradan güçsüzleşti."
- Olumsuzlama ifadeleri: "Yüksekte olmasına rağmen, hiç düşmedi."
- Gerçeğin inkarı: "Seçimi kaybetmedik; kaybetmiş olamayız da."
- Olumluyu aşırı maksimize veya olumsuzu minimize etme: "Dünyanın en güzeli."
- Beklenmedik iyilik, iyimserlik, pozitiflik veya nezaket: "Katildi; ama sonra insanları kurtarmaya karar verdi."
Farklı Bağlamlarda İnkâr Olgusu
Başa Çıkma Döngüsünün İlk Basamağı Olarak İnkâr
Pek çok çağdaş psikanalist, inkârı, başa çıkma döngüsünün ilk aşaması olarak ele alır. İstenmeyen bir değişiklik veya bir tür travma meydana geldiğinde, ilk başta inanmama dürtüsü, başa çıkma sürecini başlatır. Bu inkâr, sağlıklı bir zihinde yavaş yavaş daha büyük bir bilince yükselir. Yavaş yavaş, açık farkındalığın yüzeyinin hemen altında, bilinçdışı bir baskı haline gelen başa çıkma mekanizması, daha sonradan bastırmayı da içermeye başlar ve kişi, travmayla tam olarak yüzleşmek için ihtiyaç duyacağı duygusal kaynakları biriktirir. Kişi, gerçekle bir kez yüzleştiğinde, sorunun kapsamına ve terapistin takip ettiği düşünce okuluna bağlı olarak, travmayı "kabul" veya "aydınlanma" olarak adlandırılan bir aşamada ele alır.
Travma, yeterince ele alındıktan veya o anlık yeterince ele alındıktan sonra, yeniden tam bilinçli farkındalıktan uzaklaşmalıdır. Bilinçli zihnin dışında bırakılan süblimleştirme süreci, ne tam olarak unutma ne de tam hatırlama dengesini içerir. Bu, uzun süreli bir hastalık gibi devam eden bir süreci içeriyorsa, travmanın bilinçte yeniden ortaya çıkmasına izin verir. Alternatif olarak, süblimasyon, travmanın tam çözüm sürecini başlatabilir ve bunun sonucunda tamamen unutulabilir.
İnkâr ve Tekzip Arasındaki Fark
Bazen modern literatürde yukarıda izâh ettiğimiz döngünün tamamı "inkâr" olarak anılır ve dolayısıyla döngünün yalnızca bir aşaması olmasının ötesine geçirir. Bu durum, kavramın farklı bağlamlarda farklı anlamlara gelebilmesine neden olmaktadır.
Kavramları daha da karıştıran bir nokta, inkâr ve inkâr döngüsü terimlerinin bazen (özellikle de bağımlılık ve zorlama ile ilgili olarak) sağlıksız, işlevsiz ve çözülmemiş bir başa çıkma döngüsüne atıfta bulunmak için kullanılmasıdır. Yani inkâr, aslen pozitif olarak anlaşılan bir psikolojik savunma mekanizmasıyken, bazı bağlamlarda çözülememiş sorunlara işaret etme anlamına da gelebilir ve kavramların birbirine karışmasına neden olur.
Son olarak Sigmund Freud, Verleugnung (Tür: "tekzip" veya "ret") kavramını, Verneinung (Tür: "inkâr" veya "feragât") kavramından ayrı olarak kullanmıştır. "Verleugnung" kavramı çerçevesinde tekzipte bulunan kişi, bireyi etkileyen bir şeyi reddetmektedir ve bu reddiyesinin farkındadır; bu reddetme hâlinin bilincindedir. Freud için Verleugnung, psikozla ilişkilidir; ancak Verneinung bir çeşit savunma mekanizmasıdır.
Patolojik Bir Savunma Mekanizması Olarak İnkâr
Ego savunma mekanizmalarını çeşitli başlıklar altında gruplandırmak mümkündür. Bu gruplandırmalar gerçekleştirilirken hem teorik hem de klinik değerlendirmeden faydalanılmıştır.
İnkâr savunma mekanizması, seviyeler bakımından ele alındığında, 1. seviye savunma mekanizmalarını kapsayan patolojik savunma mekanizmaları arasında yer almaktadır. Bu grup, "ilkel (arkaik) savunma mekanizmaları" olarak da adlandırılmaktadır. İnkâr ile birlikte bu grupta yer alan diğer savunma mekanizmaları ise "yansıtma" ve "çarpıtma" olarak adlandırılır.
İnsan yaşamının farklı dönemlerinde farklı mekanizmaların baskınlığı söz konusudur. Yaşamın ilk dönemlerinde inkâr, baskın savunma mekanizması olarak kendisini göstermektedir. Orta çocukluk döneminde yansıtma baskındır ve geç ergenlik döneminde özdeşleşme baskındır.
Bununla birlikte yapılan birtakım çalışmalarda, bireyin IQ veya entelektüellik seviyesi gibi etmenler çerçevesinde de savunma mekanizmalarının ilgili gruplandırma çerçevesinde olgunlaşmamış veya olgunlaşmış savunma mekanizmalarının varlığının kullanımından söz edilmiştir. İnkâr, olgunlaşmamış savunma mekanizmaları arasında yer almaktadır.
İnkârın Meydana Gelebileceği Durumlar
En yaygın inkâr biçimi, başarısızlık veya diğer kötü geri dönütlere karşı küçümseyici tepkileri kapsar. Bireyler, olumsuz değerlendirmelere maruz kaldıklarında, mevcudu kabul etmektense genellikle reddetme eğilimindedirler. Örneğin bir başarısızlık durumunda kötü şansa veya görev zorluğuna dikkat çekmek gibi dış etkenlere yüklemeler yaparak, mevcut başarısızlığın sonuçlarını reddetmek yaygın bir durumdur. Başarısızlık durumlarında, insanlar daha fazla dışsal yükleme yapmaktadır; yani dış faktörleri sorumlu tutar nitelikte eğilim göstererek maruz kalınan durumun sonuçlarını kendilerinden uzaklaştırırlar. Zuckerman, insanların başarısızlık durumlarında, başarılı olduklarından daha çok dışsal yükleme yaptıklarını 38 çalışmayı gözden geçirerek desteklemiştir.
İnsanların "gerçek olamayacak" ölçüde iyimserlik eğilimi inkâr kapsamında gözlemlenmiş ve ortalama olarak, kariyerde başarısızlık, hastalık, kaza, sakatlanma gibi çeşitli talihsizliklere maruz kalma olasılıklarının ortalama bir kişiden daha düşük olduğu yönündeki görüşleri saptanmıştır. Öznel algılar, bir anlamda bu tür olayların gerçek olasılığının inkârına dayanmaktadır. Bu düşünce şekli de kişileri önlem alma noktasında teşvik etmediği gibi, riskleri reddederek daha aşırı risklere itmektedir.
Kaza veya mağduriyet gibi tramvalar sonrasında kişinin yapabileceği çok az şey vardır ve bu nedenle inkâr, uyarlanabilir tepkiler ile kendisini gösterebilir. Tramva ile başa çıkma görevi, kişinin benlik ve dünya hakkındaki anlayışını yeniden olumlu şekilde kurmayı içerir.
Kişi, genellikle başlangıçta tramvayı inkâr eder ve sonrasında inkâr yavaş yavaş etkisini azaltarak, kişinin bir kerede yeni yorumlar geliştirmek yerine bu olumlu yapıyı yeniden inşa etme görevine başlamasına zemin hazırlar. Bu şekilde herhangi bir hastalık tanısı olmayan insanların benlik kavramlarını tehditlere karşı korumak için kullandıkları en iyi destek savunma mekanizmaları gibi görülmektedir.
İlkokul (ikinci, dördüncü ve beşinci sınıflardan) seçilen çocuklar ile birlikte, kısa hikayelerin tasvir edildiği çeşitli çelişkili durumlara karşı savunma tepkilerini analiz etmek amacıyla yürütülen bir çalışmada, yanıtların yarısından fazlası (%59) savunma amaçlı, diğerlerinin çoğu ise başa çıkma davranışı olarak nitelendirilerek bulgular, inkarın çocuklarda ortaya çıkan en erken savunma biçimi olduğunu ileri sürmüştür. Buna göre, bir çocuğun çatışma veya algılanan tehdit karşısında başa çıkma için tercih ettiği yol, inkârı kullanarak o unsuru içsel olarak yok etmektir.
İnkâr Nasıl Yenilir?
İnkârı anlamak kadar, ona hükmemek de önemlidir. Çünkü psikolojik savunmalar, ılımlı aralıklarda kullanıldığı takdirde uyum sağlamada olumlu anlamda katkı sağlarlar. Dikkat dağıtıcı uyaranları görmezden gelmek, varlığını inkar etmek olumlu olabilir fakat tehdit edici durumlarda tehlikeyi görememek yani aşırı inkarın varlığı, bireyde zayıf gerçekliğe sebebiyet verir. Buna paralel olarak, tehlikeli bir durumda da tetikte olmak adaptasyon sağlayıcıdır; fakat aşırı uyanıklık ve sakin koşullarda her fırsatta ortaya çıkabilecek tehlike beklentisinde olmak psikopatolojiktir.
Burada önemli olan nokta kullanımın şiddeti ve boyutudur: Bu noktada savunma mekanizmalarının uçlarda kullanılmaması önemli bir husustur; mekanizmalardan yoksun olan kişiler tehditlere karşı savunmasızken, aşırı kullanan kişiler ise yıkıcı yan etkilere karşı savunmasızdır. Ortalamada olanlar ise olumsuz sonuçlara maruz kalmadan fayda sağlayabilirler. Zihinsel sağlık için hem aşırı gerçekçilikten hem de aşırı çarpıtmadan korunmak önemlidir.
Ancak bilinçdışında geliştiği söylenen inkârı nasıl yenebiliriz? Savunma mekanizmalarının bilinçsiz bilişsel süreçler olduğu genel geçer olarak kabul görse bile, bir grup araştırmacı, savunmaların bilinçsiz olması gerekmediğini ileri sürmüştür. Yapılan farklı çalışmalarda, eğer bir savunma mekanizması bilinçli düşünceye açıksa, yani, farkındalık seviyesindeyse, savunmanın daha az etkili olacağı ve bu nedenle vazgeçileceği sonucuna ulaşılmıştır.
Bu konuda yapılan bazı araştırma sonuçlarında; bir savunmayı daha iyi anlayan çocukların savunmayı kullanma oranlarının daha düşük olduğu saptanmış ve kısmen veya tam inkar anlayışına sahip yedi yaşındaki çocuklar, çok az veya hiç anlamayan çocuklara göre inkarı önemli ölçüde daha az kullanmışlardır. Bu çalışmaya paralel bir çalışma da üniversite öğrencileri üzerinde gerçekleştirilmiş ve savunmanın farkındalığının, savunmanın etkinliğini zayıflattığı saptanmıştır.
İnkâr Kavramına Yönelik İtirazlar
Freud'un psikanalitik teorisinin diğer birçok ilkesi gibi, savunma mekanizmalarının geçerliliği ve ölçümlerinin kullanışlılığı da sorgulanmıştır.
Psikanalitik teori tarafından öne sürülen "bastırma" gibi bazı diğer bazı savunma mekanizmalarından farklı olarak, bir kişinin inkâr hâlinde olduğunu doğrulamak, uzman olmayanlar için bile genellikle oldukça kolaydır. Bununla birlikte, inkâr, en tartışmalı savunma mekanizmalarından biridir, çünkü inkâr, yanlışlanamaz teoriler oluşturmakta kolaylıkla kullanılabilir: Öznenin söylediği veya yaptığı her şey, yorumcunun teorisinin yanlış olduğuna yönelik kanıt olarak değil de öznenin "inkârda olması" ile izâh edilir.
Bununla birlikte, araştırmacılar, bazı doğrulanmış çocuk cinsel istismarı vakalarında, mağdurların bazen kendi inkarlarıyla ve istismarcıların veya aile üyelerinin inkârlarıyla mücadele ederken bir dizi kısmi itirafta bulunduğunu ve geri adım attığını belirtiyorlar. Bu nedenle yasal bağlamlarda inkâr teorisinin dikkatli bir şekilde düzenlenirse ve uzmanların yetkinliği isabetli bir şekilde doğrulanırsa .
Buna rağmen "inkâr" kavramı, İngiliz yargıçlar ve akademisyenler tarafından "formüle suçluluk" olmakla itham edilmiştir. Bu uzmanların ana itirazı, inkâr teorisinin, sözde inkârcının gerçeği inkâr ettiği öncülüne dayandırıyor olmasıdır. Bu, yargıcı (ve jüriyi), gerçeğin yargılayıcıları olma yetkisinden gasp eder.
Ancak savunma mekanizmaları ve ölçümlerinin modern psikiyatrinin hem teori hem pratiğinde geçerliliğini koruduğu, konuyla ilgili geniş bir literatürden de açıkça görülmektedir. Sonuç olarak modern psikolojinin, savunma mekanizmalarının benlik saygısını koruma noktasında Freud’un görüşleriyle çelişmediğini; daha ziyade teorik vurguyu güncellediğini ve değiştirdiğini söylemek mümkündür.
İNKAR(Denial)
Sıradan İngilizce kullanımında inkârın en az üç anlamı vardır: herhangi bir ifadenin veya iddianın doğru olmadığını iddia etmek (doğru veya yanlış olabilir); bir talebin reddedilmesi; ve doğru bir ifadenin doğru olmadığını iddia etmek.
Psikolojide inkarcılık, bir kişinin psikolojik olarak rahatsız edici bir gerçekten kaçınmanın bir yolu olarak gerçeği inkar etme seçimidir.
Psikanalitik teoride inkar, bir kişinin kabul edilemeyecek kadar rahatsız edici bir gerçekle karşı karşıya kaldığı ve bunun yerine reddettiği, ezici kanıtlara rağmen doğru olmadığı konusunda ısrar ettiği bir savunma mekanizmasıdır. Madde bağımlılığının sorunlu olduğu inkârının terk edilmesi veya tersine çevrilmesinin birinci, dördüncü, beşinci, sekizinci ve onuncu basamakların temelini oluşturduğu on iki basamaklı programlarda inkâr kavramı önemlidir.
Ciddi bir tıbbi durumun semptomlarını sergileyen insanlar bazen bu semptomları inkar eder veya görmezden gelirler, çünkü ciddi bir sağlık sorununa sahip olma fikri rahatsız edici veya rahatsız edicidir. Amerikan Kalp Derneği, kalp krizi tedavisinin gecikmesinin temel nedeni olarak inkarı gösteriyor. Semptomlar çok çeşitli olduğundan ve çoğu zaman başka potansiyel açıklamalara sahip olduğundan, hastanın acil durumu inkar etme fırsatı vardır ve bu genellikle ölümcül sonuçlarla sonuçlanır. Hastaların kanser korkusu nedeniyle önerilen mamogramları veya diğer testleri geciktirmesi yaygındır, ancak ortalama olarak bu uzun vadeli tıbbi sonucu kötüleştirir.
Psikoloji
İlk kısa süreli inkar, acı verici veya stresli bir soruna uyum sağlamak için zaman tanıyarak iyi bir şey olabilir. Aynı zamanda kişinin hayatında bir tür değişiklik yapmanın habercisi olabilir. Ancak inkar da zararlı olabilir; İnkar devam ederse ve bir kişinin uygun eylemi gerçekleştirmesini engelliyorsa, bu zararlı bir tepkidir.
İnkarcılar veya gerçek inananlar olarak bilinen bazı kişilerin, toplumun ana akımı veya uzmanlar tarafından kabul edilen tarihi veya bilimsel gerçekleri siyasi veya ekonomik nedenlerle inkar ettikleri bilinmektedir.