Mahyacılık sanatı; diğer Müslüman ülkelerde olmayan, Türklere mahsus örf, âdet ve kültürüdür. Türkler, memleket mimarisinde zamanlarına göre büyük ilerlemeler yapmış, dinî binaları çok güzel bir şekilde süsleyerek ölümsüz eserler bırakmışlardır. Bu eserlerden biri olan Mahya; Ramazanda büyük camilerin karşılıklı iki minaresi arasında, ip gerilerek asılan ve geceleri yakılarak meydana getirilen ışıklı şekil veya yazılardır. Bu iş sadece Ramazan ayına mahsus olduğu için, bu deyim Farsça aylık manasına gelen "mahiye" kelimesinden türemiştir.
"forumlar" genel forum sitesi forumadasi.com
Gerçekten de mahyalar, dini ve milli gün ve gecelerimizde akşamdan sabaha kadar o heyecan ve kutsiyeti gökyüzünde sergileyerek ilan eden üstün zekanın eseridir. Başta Ramazan ayı olmak üzere, diğer önemli gün ve gecelerin akşamında minareler arasında ışıklı yazı yazma ve şekil yapma sanatı olan mahya, bir Türk buluşudur.
Mahyalar, her ne kadar diğer ulvi gecelerde etrafa ışık saçarak mesaj verirse de, o daha çok ramazan gecelerinde, minare ve camilerimizin elmas gerdanlıklarıdır.
Mahyacı, yazı veya şekli önce kareli kağıt üzerinde planlar. Her bir kareye isabet eden çizgiye göre yapılacak düğümleri hesaplar. Sonra ayrı ayrı iplere kandiller (lambalar) dizilir. Böylece harf ve çizgiler sırasıyla minareler arasındaki yerini alır. İşte o zaman mahya ustaları bir ömür boyu kazandığı hünerle, aylardan beri büyük bir titizlik ve gizlilik içerisinde hazırladığı tasarılarını uygulama alanına koyarak, sema ekranında sergiler. Bütün bu işler eskiden bir sır, bir rekabet ve bir yarışma havasını da taşırdı. Her gece yeni bir mahya kuranlar olduğu gibi, teravih namazından önceki mahyasını, teravihten sonra yeni bir mahya ile değiştirme ustalığına sahip, mesleğinin aşığı, sanat rekabetine gönül vermiş ünlü mahyacılar da vardı. Usta mahyacılar, namazdan önce gerdikleri mahyayı, herkes teravihte iken, birkaç saat içerisinde yenisiyle değiştirirdi. Diğer camilerin mahyacılarına bir bakıma tatlı bir meydan okuyuş anlamına gelen bu gösteriyle, unutulmaz ramazan gecelerine renk ve heyecan katarlardı.
MAHYA 1. AHMET ZAMANINDA İCAT EDİLDİ
Minareler arasında kurulan bu mahyaların I. Ahmet zamanında icat edildiği rivayet edilmektedir. Rivayete göre; Fatih Camii müezzinlerinden hattat hafız Ahmet Kefevi'nin, gayet sanatkârâne yapmış olduğu mahya I. Ahmet'e hediye edilmiş ve hoşuna gitmiştir. Çizgi ve resimlerle süslenen mahyanın dini adaba muvafık olmak şartıyla ramazan gecelerinde minareler arasında, mümkün olursa kandillerle tatbik edilmesi arzu edilmiştir.
Yine aynı rivayete göre; ilk mahya Sultanahmet Camii'nde kurulmuştur. III. Ahmet devrinde damadı İbrahim Paşa'nın sadareti esnasında bütün salatin camilerde ramazanlarda mahya kurulması emredilmiştir. Emirnamede yalnız salatin camileri kaydı vardır. Zira salatin camileri diğer camilerden farklı olarak iki minareye sahiptir. Mahya ise ancak iki minare arasına kurulur. İstisnai olarak tek minareli camilerde de minare ile kubbe alemi arasına gerilen ip üzerine de mahya kurulmuştur. Zira eskiden zengin olanlar rastgele cami yaptıramazlardı. Bütün inşaatta olduğu gibi bunda da bir kayıt ve şart vardır. Nitekim paşalar bir minareli ve zeminle beraber cami yapabilirlerdi. Diğer halk ve esnaf daha ufak camiler yaptırmışlardır. Bunda; servetin ölçüsünden daha ziyade konulan kurallara uymak söz konusudur.