Tekil mesaj gösterimi
Alt 29 Eylül 2022, 20:05   #7
Çevrimiçi
Zeze - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Kullanıcıların profil bilgileri ziyaretçilere gizlidir.
Standart Yanıt: Türk Kahvesi Aşkına! | Kahve Kültürü



Yabancıların Gözünden Türk Kahvesi

Osmanlı İmparatorluğu’nu keşfetmek ve imparatorluğun unsurları ile iletişim kurmak gibi amaçlarla seyahat eden Avrupalıların, seyahatnamelerindeki gözlemleri arasında Türk kahvesi, dikkatleri ayrıca çekmiştir.

Örneğin 17. yüzyılda imparatorluk coğrafyasını gezen ve tarafsız değerlendirmeleri ile bilinen Fransız seyyah Jean de Thévenot’nun kahvenin Osmanlı toplumundaki önemine ilişkin ilginç gözlemleri mevcuttur.

Thévenot,
“Çok sık içtikleri bir içecekleri vardır, adına kahve derler ve günün her saatinde içerler. Zengin veya fakir, her Türk günde en az iki fincan kahve içer.”
diyerek dönemin halkının kahve düşkünlüğünü belirtmiş,
“Her koca, karısına kahve temin etmekle yükümlüdür.”
diyerek de kahvenin aile ilişkilerinde bile bir yeri olduğunu vurgulamıştır.

Yine aynı eserinde Thévenot
“(Türkler) Onları görmeye bir arkadaşları geldiğinde, bir fincan kahve, ardından şerbet ve ardından buhur ikram ederler.”
diyerek Türklerin misafir ağırlama adetlerinde kahvenin yerini belirtmektedir.

Kahve hakkında gözlemi olan bir diğer seyyah da Joseph Pitton de Tournefort’tur. Bir bitkibilimci olan Tournefort, Fransa devleti tarafından bitkiler üzerine araştırmalar yapmak ve bitki toplamak üzere 1700 yılında doğuya gönderilmiştir. Tournefort, Menemen’den Efes’e giderken, bir Türk’ün yol kenarındaki bir çayıra yerleştirmiş olduğu ahşap dükkanda Türk kahvesi içer ve,
“Mudanya yolu üzerindeki kaplıcalarda sigara, kahve ve şerbet içilebiliyor.”
diye seyahatnamesinde bahseder.

Fransa’da doğmuş olan hukuk, kimya ve eczacılık eğitimi almış, belediye başkanlığı ve yargıtay üyeliği yapmış, kendini gastronomiye adamış olan Jean Anthelme Brillat-Savarin de kahveden bahseder. Gastronomi konusunda önemli tarihi kişiliklerden birisi olan Brillat-Savarin, kendisini ünlü kılan ve 1825 yılında çıkan Lezzetin Fizyolojisi ya da Yüce Mutfak Üzerine Düşünceler adlı eserinde,
“Bu konuda (kahve kastediliyor) bizim ustalarımız olan Türkler, kahveyi öğütmek için değirmen kullanmazlar, bunu ahşap dibek tokmaklarıyla havanlarda ezerler ve bu gereçler bu işte uzun süre kullanıldıktan sonra değerlenir ve yüksek fiyatlardan satılır.”
sözleriyle hem kahveyi Türkler’den öğrendiklerini söyleyerek haklarını teslim etmekte, hem de kahvenin öğütülmesi konusunda dönemin tercihlerini vurgulamaktadır.

1874 yılında İstanbul’u ziyaret edip, bir süre de dönemin başkentinde yaşamış İtalyan yazar, şair ve gezgin Edmondo de Amicis’in de kahveyle ilgili bir gözlemi vardır.

Edmondo de Amicis,
“Galata Kulesi’nin ve Beyazıt Kulesi’nin tepelerinde kahve vardır. Vapurlarda kahve vardır. Mezarlık içinde kahve vardır. Resmi dairelerde kahve vardır. Hamamlarda kahve vardır. Çarşı içinde kahve vardır. İnsan İstanbul’un neresinde bulunursa bulunsun, etrafına hiç bakmadan sadece bağırması yeterlidir. 'Kahve!' Üç dakika sonra önünüzde bir kahve tütmeye başlar.”
diyerek kahvenin toplumun her kademesinde yer aldığını anlatır.

Yine aynı eserinde Edmondo de Amicis,
“İstanbul’un her tarafında, kahve, çok şekerli olarak hazır bulundurulur ve bir bardak suyla getirilir. Türkler fincanı ağızlarına götürmeden evvel suyu içerler.”
diyerek Türk kahvesine ilişkin bir başka gözlemini paylaşır.
  Alıntı