Anasayfa | Forum Duyuruları | Yönetim | İletişim |
- |
|
|
LinkBack | Seçenekler | Görüntüleme stilleri |
23 Ağustos 2024, 23:34 | #1 |
Kullanıcıların profil bilgileri ziyaretçilere gizlidir. |
İkinci Dünya Savaşı'nın Dönüm Noktası: Stalingrad Muharebesi | 23 Ağustos 1942
İkinci Dünya Savaşı'nın Dönüm Noktası: Stalingrad Muharebesi | 23 Ağustos 1942 Stalingrad Muharebesi, Stalingrad Meydan Muharebesi ya da Stalingrad Savaşı, II. Dünya Savaşı’nın Doğu Cephesi'nde, Mihver ordularıyla Kızıl Ordu arasında, Stalingrad kenti için yapılan savaştır. Hemen hemen tüm tarihçiler tarafından II. Dünya Savaşı’nın kesin dönüm noktalarından biri olarak kabul edilir. Bu savaş, tarafların tüm güç ve azimlerini ortaya koydukları, kıran kırana süren ve sonuçta, toplam kayıpların neredeyse iki milyona ulaşmasıyla askeri tarihin en kanlı savaşları arasında yer almaktadır. Savaşın sonu Almanya açısından bir yıkım oldu. Mihver güçlerin savaşı kendi lehlerine döndürmeleri çabasında bir dönüm noktasıydı ve Doğu Cephesi'nde Alman zaferini olanaksız kıldı. Doğu Cephesi'ndeki Mihver kuvvetleri toplamının neredeyse dörtte biri bu muharebe sırasında kaybedilmiştir. forumlar, genel forum sitesi forumadasi.com Barbarossa Harekâtı'nın ilk yılı olan 1941 yılında, ağırlığını Wehrmacht Doğu Ordularının (Ostheer) oluşturduğu Mihver kuvvetleri, hızla Sovyet topraklarında ilerlediler ve Leningrad - Moskova - Rostov hattına ulaştılar. Son derece parlak başarılarla Moskova önlerine gelen Mihver kuvvetlerinin ilk başarısızlığı 1941 kışında Moskova önlerinde yaşandı, Moskova Kızıl Ordu tarafından başarıyla savunuldu. Bu üç kent önünde durdurulan genel taarruz, 1942 yazında cephenin güneyinden başlatıldı. Kırım ve Harkov operasyonlarından sonra Mavi Durum'la sürmüştür. Mavi Durum, Alman ordularını Stalingrad önlerine getiren ve bir başka görev grubuna da Kafkasya'nın yolunu açan bir operasyondur. Almanların 1942 yılı Yaz Taarruzları, Mavi Durum'un tamamlanması ardından Stalingrad kentini ve Kafkasya'yı ele geçirmek yönelimli operasyonlarla devam etmiştir. İki kol halinde ayrılarak taarruz eden Mihver kuvvetlerin bir kolu Kafkasya yönünde ilerlerken diğeri Stalingrad'a yönelmiştir. Kenti kuşatan Alman kuvvetleri, onları zaferden zafere götüren yıldırım savaşı tekniklerini bir yana bırakarak ve ağırlıklı olarak piyadeyi kullanarak sokak çatışmalarına girdiler. Bina bina, hatta oda oda inatla direnen Kızıl Ordu'ya rağmen kenti Volga kıyılarında kuşattılar. Ancak üç ay süren sokak savaşlarında ilerleme hızı giderek yavaşladı. Bununla birlikte kentin yüzde doksanı Alman kuvvetlerinin kontrolüne geçmişti. Ekim ayı ortalarından itibaren Volga kıyılarına iyiden iyiye sıkışan Sovyet birlikleri, nehrin donmaya başlamasıyla ikmal ve takviye de alamaz hale geldiler. Yine de inatla sürdürülen direnme Kasım ayı ortalarına kadar tutunmayı başarmıştır. Daha sonra dar bir kıyı şeridinde sıkışmış olan savunma, ikiye bölündü. Kızıl Ekim Çelik Fabrikası, Traktör Fabrikası, Barrikadi Top Fabrikası, Ana Demiryolu İstasyonu ve Mamayev Kurgan tepesi uğruna sürdürülen direnme savaş sonrasında dünya kamuoyunca tanındı, takdir topladı. Kızıl Ordu 1942 Kasım'ında Uranüs Harekâtı'nı başlatarak kenti istila etmekte olan Alman 6. Ordu'sunun kanat açıklarından kanatlardan kuşatma harekâtına girişti. Kuşatma kollarının taarruz eksenleri özellikle Rumen ve İtalyan birliklerince tutulan kesimlere yönelmişti. Bu karşı taarruz durumu beklenmedik bir biçimde tersine çevirdi. Mihver kuvvetlerin zayıf tutulan kanatları çöktü ve 6. Ordu Stalingrad'da kuşatılarak tecrit edildi. Rus kışı şiddetini arttırdığında, soğuk ve ikmal zorluklarının yol açtığı açlık, diğer yandan devam eden Kızıl Ordu taarruzları, 6. Ordu'yu hızla güçten düşürdü. Komutanlık, Hitler'in "iradenin gücü"ne olan sarsılmaz inancını benimsedi ve bir yarma hareketine girişmeye yönelmedi. Dışarıdan bir girişimle 6. Ordu'yu kurtarma çabası ise savunma önünde başarısız oldu. Öte yandan hava yoluyla ikmal de yetersiz kalmıştır. Kızıl Ordu'nun süren baskısıyla kuşatma çemberi giderek daraldı. Alman savunması daha da dar bir alana sıkıştırılmayı önleyemedi ve sonuçta Stalingrad'da kuşatılmış olan Mihver kuvvetleri çözüldü. Şubat ayının ilk günlerinde Stalingrad'daki Alman direnmesi sona erdi ve 6. Ordu'dan sağ kalanlar teslim oldu. Harekât öncesi Genel durum 22 Haziran 1941 günü Mihver kuvvetlerin Barbarossa Harekâtı'yla sınırı geçmesiyle başlayan Alman-Sovyet savaşı, harekâtın ilk aylarında Alman zırhlı birliklerinin hızlı ilerlemeleriyle sürmüştü. Yaz ve sonbahar aylarında Sovyet kuvvetleri birbiri ardına bir dizi yenilgiye uğradılar. Kuzeyde Leningrad’ı kuşatan Mihver kuvvetleri, Hitler’in talimatıyla kente yönelik taarruzlarını durdurmuşlar, kuşatma durumunda kalmışlardı. Merkezde ise Hitler, Moskova konusunda ısrarlıydı. Ne var ki, Kızıl Ordunun inatçı direnişi karşısında Alman ilerleyişi Moskova varoşlarında durdurulmuştu. Güney cephede ise Alman birlikleri Rostov’a girmişler, fakat kısa süre sonra Kızıl Ordu karşı taarruzuyla kenti tahliye etmişlerdi. Başlangıçtaki tüm bu hızlı ilerlemelere karşın 1941 yılı sonuna gelindiğinde Alman ilerlemesi de durma noktasına gelmiştir. Hemen ardından başlayan Kızıl Ordu taarruzları ise Alman kuvvetlerine ağır kayıplar verdirmiş, özellikle merkez cephede hatlarını yer yer 100 km geri çekmek zorunda kalmalarına yol açmıştı. 1942 yılının Şubat ayı sonlarında gerek kış koşulları gerek ağır kayıplar dolayısıyla Sovyet ilerleyişi de durmak zorunda kalmış ve tüm Doğu Cephesinde durum istikrar bulmuştur. Ağırlıklı olarak cephenin merkez kesiminde devam eden Kızıl Ordu karşı taarruzlarına rağmen Mihver güçler 1941 - 1942 kışı sonunda, kabaca kuzeyde Leningrad'dan güneyde Rostov'a kadar uzanan bir cephe hattında mevzilerini sabitlemeyi başardılar. Sovyet kuvvetlerinin Alman savunmasını geri attığı yerlerde cephe hattı girintili çıkıntılı bir hal almıştı. Bu durum özellikle Moskova'nın kuzeybatısında ve Harkov'un güneyinde görülmektedir fakat her iki durum da Mihver cephe hattında ciddi bir tehdit yaratmamaktadır. Güney ve Kuzey Ordular Grubu cephelerinde ise ciddi bir Sovyet baskısı yaşanmamıştı. Böylece Ukrayna'nın büyük bir bölümü Mihver kuvvetler tarafından işgal edilmişti. Yine de Kırım'da Kerç Yarımadası ve Sivastopol Sovyet kontrolünde kalmıştır. Alman Yaz Taarruzu 1942 yılının ilk ayları, her iki tarafın da kuvvetlerini ve ikmal depolarını takviye etmeleriyle ve geniş çaplı bir askeri harekât için gereken diğer hazırlıklarla geçti. Bu arada, kışın kar ve buzu, ilkbaharın eriyen karlar ve taşan ırmakların yol açtığı çamuru gibi şartlar da ortadan kalkmış oldu. Rusya’daki savaşın ikinci yılında Hitler, harekâtın yönünü Moskova’dan güney cepheye, yani Stalingrad ve Kafkasya’ya çevirme kararındadır. Generallerinin hemen hepsi Moskova yönünde taarruza devam edilmesinden yanadırlar fakat Hitler, “Ne yazık ki generallerim savaş ekonomisi bilmiyorlar” diyerek kestirip atacak ve harekât için gerekli emirleri verecektir. Almanların 1942 yaz taarruzlarının ana planı, Mavi Durum kod adıyla kayıtlara geçen plandır. Esasen Mavi Durum, Don - Donets koridorunun ele geçirilmesi ve bir yönden Stalingrad, diğer yönden de Kafkasya yolunun açılması operasyonudur. Stalingrad'ın alınması Adolf Hitler ve Benito Mussolini için başlıca iki nedenle önemliydi. Öncelikle İdil Nehri, Hazar Denizi ile Rusya'nın geneli arasında önemli bir ulaşım hattıdır. Dolayısıyla Volga üzerindeki Stalingrad'ın alınması, başta petrol olmak üzere mal ve kaynakların kuzeye taşınmasını önemli ölçüde sekteye uğratacaktı. İkinci olarak Stalingrad'ın alınması, Stalin'in savaş gücünü önemli kaynaklarından biri olan petrolün geldiği Kafkasya bölgesine ilerleyen Alman kuvvetlerinin kanat güvenliğini sağlayacaktı. Öte yandan Sovyetler Birliği lideri Stalin'in adını taşıyan bu kentin alınması psikolojik bir darbe olacak ve Mihver Devletler'e son derece etkili bir propaganda gücü sağlayacaktı. Sovyet yönetimi de, kaynak ve zaman yönünden çok büyük bir baskı altına girmek demek olan bu tehlikeyi gördü ve eli silah tutan herkesin kenti savunmak için seferber edilmesi yönünde harekete geçti. Savaşın bu evresinde Kızıl Ordu, Alman ordusuna göre hızlı operasyon yürütme yeteneğinde fazlasıyla yetersizdir ancak geniş kentsel alanlarda yürütecek sokak çatışmalarında, hafif piyade silahları zırhlı ve mekanize taktiklere oranla daha etkin olmaktadır. Bu durum, Kızıl Ordu'nun çevik kuvvetler yönünden dezavantajını dengelemektedir. Bununla birlikte, Wehrmacht piyade birliklerinin eğitimlerinde, her türlü gömülü tahkimata taarruz önemli bir yer almıştır. Engelleri ortadan kaldırma, yanaşma ve havaya uçurma tarzı taktiklere özellikle muharebe istihkam kıtalarının eğitiminde daha da bir önem verilmiştir. Dolayısıyla yakın alanlı sokak çatışmalarında Alman piyadesi oldukça eğitimlidir. Bu planın uygulamaya geçilmesinden önce Kırım yarımadasındaki Sivastopol kentinin ve hemen onun karşısındaki Kerç yarımadasının alınması, en azından burada konuşlanmış olan Kızıl Ordu birliklerinin bloke edilmesi öngörülmüştür. Mayıs ayı ortalarında Kerç Yarımadası'ndaki Sovyet kuvvetleri atıldıktan sonra Sivastopol Haziran başında kuşatılarak taarruz edildi. Mavi Harekâtı'na henüz Sivastopol düşmeden, 28 Haziran 1942 tarihinde başlanıldı. Mavi Durum planlamasının başlarında Güney Ordular Grubu'na, Güney Rusya stepleri üzerinden Kafkasya'daki petrol sahalarına yönelik hızlı bir saldırıyla görevlendirilmişti. Bu harekât, Alman 6. Ordusu, 17. Ordusu, 4. Panzer Ordusu ve 1. Panzer Ordusu tarafından yürütülecektir. Güney Ordular Grubu, 1941 yılında Ukrayna'yı istila etmişti. Doğu Ukrayna'daki teyakkuzdaki bu kuvvetler, taarruzda öncü unsurlar olacaktır. Mavi Durum taarruzunun Mayıs ayı sonunda başlaması planlanmıştı. Ancak harekâta katılması gereken Alman ve Rumen orduları Kırım Yarımadası'nda henüz Sivastopol'ü düşürememişti. Sivastopol'ün düşürülmesinin gecikmesi Mavi Durum'un başlamasını da bir süre erteledi. Kent, haziran sonunda kadar direnmiştir. Bu sıralarda daha küçük çaplı bir muharebe, İzyum - Harkov bölgesinde İkinci Harkov Muharebesi olarak gerçekleşti, 22 Mayıs'ta 200 bin üzerinde Sovyet kaybıyla sonuçlandı. Güney Ordular Grubu taarruzu başladıktan sonra Hitler, Güney Ordular Grubu'nun ikiye ayrılması için emir verdi. A Ordular Grubu, Mareşal Wilhelm List komutasında 1. Panzer Ordusu ve 17. Ordu'yla planlandığı gibi Kafkasya yönünde güneye taarruz edecektir. B Ordular Grubu ise General Friedrich Paulus'un 6. Ordusu, General Hermann Hoth'un 4. Panzer Ordusu olarak doğu yönünde Volga ve Stalingrad'a taarruz edecektir. B Ordular Grubu'na başlarda Mareşal Feodor von Bock komuta ediyordu fakat daha sonra komuta von Weichs'e geçti. Sonuçta Alman 1942 yaz taarruzu 28 Haziran 1942 günü başlatıldı. Taarruz, Sovyet kuvvetlerinin yer yer direnme göstermesi ve geniş, boş bozkırlarda geri çekilmesiyle hızlı ilerlemiştir. Yeni bir savunma hattı kurmak amaçlı birkaç Sovyet girişimi, Alman birliklerinin kanatlardan çevirmesiyle başarısız olmuştur. Alman zırhlı birliklerinin gerçekleştirdiği ilk geniş çaplı kuşatma 2 Temmuz'da Harkov'un kuzeydoğusunda gerçekleşti ve kısa sürede sonuçlandırıldı. Bir hafta sonra da Rostov bölgesinde, Millerovo yakınlarında ikinci bir kuşatma yapıldı. Bu arada Macar 2. Ordusu ile Alman 4. Panzer Ordusu Voronej'e taarruz ettiler ve kenti 7 Temmuz 1942 günü ele geçirdiler. Donets Nehri'ni geçerek Don Nehri'nin batı kıyıları boyunca güneydoğuya ilerleyen Alman 6. Ordusu ile 4. Panzer Ordusu'nun Stalingrad'a taarruz edebilecek pozisyona gelmesi, Temmuz ayı ortalarını bulmuştur. Bu ilerleme sırasında kanatların güvenliği için müttefik kuvvetlere bağlı ordular geride bırakıldı. İleri hareketin kanat güvenliğini bu ordular üstlenecek, Stalingrad yönündeki ileri hareket Alman birliklerince sürdürülecekti.[10] Öte yandan diğer ordu grubunun da 23 Temmuz 1942 tarihinde Rostov’un almasıyla Alman orduları önünde Kafkasya’nın yolu açılmıştır. Mavi Operasyonun her iki stratejik hedefine de, -Stalingrad ve Kafkasya yollarının açılması- ulaşılmıştır. Bu aşamadan sonra 1942 yılı yaz taarruzlarına iki koldan devam edilecektir. Stalingrad yönündeki ileri hareket sırasında da İtalyan, Macar, Rumen ve Hırvat kuvvetleri, Alman kuvvetlerinin sol (kuzey) kanadını korumak için geride bırakıldı. Bir Rumen ordusu da sol kanadı örtecekti. İtalyan kuvvetlerinin savaş kapasitesine güvenilmiyordu fakat birkaç Alman resmî belgesinde bu konuda güven kazandıkları görülmektedir. Kuvvetler Stalingrad Muharebesi 164 gün süren bir dizi çatışmadır. Her iki taraf da kuvvetlerini bu süre içinde birçok kez takviye etmiştir. Başlarda kenti savunma durumundaki Kızıl Ordu kuvvetleri Donetz - Don koridorounda çekilen Güneydoğu Cephesi'nin 28. Ordu, 51. Ordu, 57. Ordu, 62. Ordu ve 64. Ordu birlikleriydi. Kent içindeki savunma ağırlıklı olarak 62. Ordu ve sivil halktan katılımlarla yürütüldü. Güneydoğu Cephesi Komutanı General Andrey Yeryomenko kent savunmasını çok sınırlı takviye etmiştir. Bu yüzden sivil halktan savunmaya katılanlar büyük ölçüde destek sağlamıştır. Stalingrad'a taarruz eden Mihver kuvvetler ise B Ordular Grubu'dur. Harekâtın başlarında bu kuvvetler Alman 6. ordusu, 4. Panzer Ordusu, Macar 2. Ordu ve İtalyan 8. Ordusu'ndan oluşuyordu. Aynı yılın Ekim ayında bu kuvvetlere Rumen 3. Ordu ve 4. Ordu katılmıştır. Ancak harekâtın devamında, hem bölgeden dışarı çekilen, hem de Stalingrad'daki sokak çatışmaları için kente gönderilen birlikler olmuştur. Harekât alanından birlik alınması, harekâtın başarısını son derece olumsuz yönde etkilemiştir. Henüz 6. Ordu kente ulaşmamışken 4. Panzer Ordusu, Hitler'in emriyle Don Nehri geçişi için von Kleist kuvvetlerin desteklemek üzere alınmıştı. Her ne kadar bu birlik 15 gün sonra geri gönderildiyse de en azından ulaşım hatlarının aşırı derecede zorlanmasına, tıkanmasına yol açıldı. Öte yandan Müttefik kuvvetlerin Batı Avrupa'da 19 Ağustos 1942 günü gerçekleştirdikleri Dieppe Çıkarması, Hitler'i ciddi biçimde endişelendirmişti. Bunun üzerine iki mekanize tümen, üstelik Nazi Almanyası'nın en seçkin tümenlerinden olan 1. SS Panzer Tümeni ve Großdeutschland Tümeni Avrupa'ya sevk edildi. Stalingrad Kuşatması Savunmanın durumu Stalin, Alman niyetleri netleştikten sonra 1 Ağustos 1942 tarihinde General Andrey Yeryomenko'yu Güneydoğu Cephesi Komutanlığı'na atamıştır. General Yeryomenko ve siyasi komiseri Nikita Kruşçev, Stalingrad savunma planını hazırlamakla görevlendirildi. Stalingrad yönünde çekilen Sovyet birliklerinin katılmasıyla yeniden düzenlenen 62. Ordu komutasına General Yeryomenko tarafından General Vasili Çuykov, 11 Eylül 1942 tarihinde atanmıştır. Bu tarihe kadar 62. Ordu General Anton Lopatin'di. Durum açıkça umutsuzdu. Bu görevi nasıl karşıladığı sorulduğunda General Çuykov, "Ya kenti savunacağız ya da dövüşerek öleceğiz" karşılığını vermiştir. 62. Ordu'nun görevi kenti ne pahasına olursa olsun savunmaktır. General Çuykov, aldığı iki Sovyetler Birliği Kahramanı madalyasından birini bu komutanlığı dolayısıyla kazanmıştır. Bölgedeki Kızıl Ordu birliklerin savaşçı unsurları yetersizdir, çoğu eksik kadrolu birliklerdir. Mayıs ayında girişilen Harkov saldırısında uğranılan ağır kayıplar henüz giderilebilmiş değildir. Top mevcudu da yetersizdir, bazı cephelerde havan toplarıyla savunma yapmak zorunda kalınmaktadır. Alman askeri doktrini, kombine silah gruplarının, topçu, istihkam, piyade ve tankların yakın işbirliği esasına dayandırılmıştır. Buna karşılık olarak Sovyet komutanlar cephe hattını, daima Alman kuvvetlerine yakın olarak tutma taktiğini benimsemişlerdi. General Çuykov bunu, Almanlara "sarılmak" olarak ifade etmiştir. Bu Sovyet taktiği Alman piyadesini ya kendi başına savaşmak ya da kendi topçu ateşinden kayıplara uğramayı göze almak zorunda bıraktı. Böylece Alman yakın hava desteği ve yıpratıcı topçu desteği ancak sınırlı uygulanabilir hale geldi. Sovyet komutanlığı Stalingrad'da çok sayıda binadan oluşan bir savunma hattı oluşturdu. Bu binalar, stratejik önemi olan cadde ve meydanları görecek şekilde seçilmişti. Böyle bir strateji Sovyet kuvvetlerinin olabildiğince uzun bir süre kenti savunmasını sağlayacaktı. Böylece her çeşit bina, her kattan geçiş sağlanacak şekilde bir dizi müstahkem mevkiye dönüştürüldü. Oluşturulan mevzilere makineli tüfekler, tanksavar silahları, 5-10 kişilik hafif makineli tüfekli ya da tüfekli timler yerleştirildi. Birçok bölge dikenli tellerle ve mayın sahalarıyla çevrildi. Sonuçta savunmacılar, ev ev, oda oda, koridor koridor sürdürülecek bir savaşa hazırlandılar. Yırtıcı bir mücadele her yıkıntı, sokak, fabrika, ev, bodrum ve çatıda sürdürüldü. Hemen her kent savunmasında olduğu gibi Stalingrad'ın kanalizasyon sistemi de savunma için kullanılmıştır. Sovyet komutanlığı Alman ilerlemesi karşısında kentteki tahıl, hayvan, lokomotif ve vagonları mavnalarla Volga'nın karşı yakasına geçirerek "düşman" eline geçmekten kurtardı. Bu arada bazı fabrikalarda üretim devam etmiştir. Özellikle T-34 üreten bir fabrika üretimini sürdürdü. Alman kuvvetleri kente yaklaşmadan bile önce Luftwaffe akınları nehir üzerinden nakliyeyi neredeyse olanaksız kılmıştır. Bu akınlarda 25 - 31 Temmuz arasında 32 nakliye gemisi batırıldı, dokuz gemiye ise hasar verildi. Stalingrad'ın hava savunma yükü başlarda 1077. Uçaksavar Alayı'nın üstündedir. Bu alay, çoğunluğu gönüllü genç kız ve kadınlardan oluşan Sovyet Hava Savunma Kuvvetleri'ne bağlı bir birlikti. Yeterli uçaksavar eğitimi görmemişlerdi. Buna karşın başlarda hava savunma görevi üstlendiler. Alman birlikleri kente girdiklerinde ise uçaksavar toplarını, tüm silahları vurulana kadar 16. Panzer Tümeni tanklarına karşı kullandılar. 16. Panzer Tümeni'nden bir subayın raporuna göre ateşe ateşle karşılık veren 37 mm'lik uçaksavarlarla muharebeye girilmek zorunda kalındı ve tümü imha edildi. Tümen, bölgeyi ele geçirdikten sonra kadın askerle savaştığını anlamıştır. Başlangıçta Sovyet savunması, savaş endüstrisiyle doğrudan ilişkili olmayan sektörlerden gelen "işçi milisleri"nden önemli katkı sağladı. Zaman zaman üretim bandından çıkan tankların mürettebatı, gönüllü fabrika işçilerinden oluştu. Tanklar, bu işçiler tarafından ve doğrudan doğruya üretim bandlarından, hatta çoğu kez boyanmadan ateş hattına sürüldü. Stalin'in 227 sayılı emri 27 Temmuz'da çıktı. Bu emirde tüm komutanların geri çekilme kararı yetkisi ellerinden alınmıştı ve yetkisiz geri çekilen komutanın askeri mahkemede yargılanacağı hükmü getiriliyordu. Tüm Kızıl Ordu'da birincil sloganlar "geri adım yok" ve "Volga gerisinde bir yer yok"tu. 26 Ağustos 1942 günü General Georgi Jukov, Stalin tarafından Yüksek Komutan Yardımcılığı'na atanmış, 29 Ağustos'ta Stalingrad'da göreve başlamıştır. Kızıl Ordu’nun sevk ve idaresi konusunda, Stalin’den sonra yetkili kişidir ve Stalingrad savunmasından doğrudan sorumludur artık. Bu tarihlerde Uralların gerisindeki fabrikalarda üretilen silahlar Stalingrad'a gelmeye başlamıştır. Alman hava akınları General Aleksandr Mikhailoviç Vasilevski’nin “Unutulmaz, trajik bir gün” olarak tanımladığı 23 Ağustos 1942 günü Stalingrad’a yönelik Alman taarruzunun başladığı gündür. Şehir Wolfram von Richthofen'ın komutasındaki 4. Hava Filosu tarafından bombalanmıştır. Stalingrad'ın hemen kuzeyinde 14. Panzer Kolordusu Sovyet hatlarını yararak Volga kıyılarına ulaşmıştır. Bu durumda kent içindeki Sovyet 62. Ordusu'nun diğer Kızıl Ordu birlikleriyle bağlantısı kesilmişti. Aynı gün Luftwaffe’nin bombardıman uçakları, yaklaşık dört bin çıkış yaparak kenti 48 saat boyunca bombalamışlardır. Kentin yaklaşık yüzde sekseni tahrip olurken binlerce sivil de yaşamını yitirmiştir. Saat 18:00'da başlayan bombardımanda ağırlıklı olarak yangın bombaları kullanılmıştır. İnfilak eden akaryakıt depolarından metrelerce yükselen alev dilimleri kenti cehenneme çevirmiştir. Yine akaryakıt depolarından nehre akan petrol tutuşarak Volga'yı bir ateş seline çevirdi. Luftwaffe, daha harekâtın başlarından itibaren Stalingrad üzerinde hava hakimiyeti kurmuştur. Sovyet Hava Kuvvetleri 23 - 31 Ağustos tarihleri arasında civarda 201 uçak kaybetti. Ağustos ayı içinde bölgedeki hava gücü 100 uçakla takviye edilmiş olmasına karşın Sovyet hava gücü, 57'si avcı uçağı olmak üzere 192 uçak düzeyinde kalmıştır. Luftwaffe'nin hava kolordusu Luftflotte 4, 1942 yılı yaz ve sonbahar ayları boyunca şiddetle kenti bombalamıştır. Bölgedeki Sovyet hava unsurları eylül ayı sonlarına kadar yetersiz takviye alabildiler. Kayıplar da yüksek oldu. Sonuçta Luftwaffe, hava hakimiyeti sağlamıştı. Ancak Sovyet uçak endüstrisinin işgal altında bırakılmaması, geri bölgelere taşınması sayesinde uçak üretimi sürdürülebildi ve 1942 yılının ikinci yarısında 15.800 uçak üretildi. Sovyet Hava Kuvvetleri gücünü koruyabildi, stratejik ihtiyatlarını geliştirdi ve sonuçta Luftwaffe karşısında üstünlük sağladı. Bombardımanın başlamasıyla birlikte General Friedrich Paulus'un 6. Ordusu, Don nehrini geçerek kuzeybatıdan, General Hermann Hoth’un 4. Panzer Ordusu da güneybatıdan Stalingrad’a yönelmişti. İki üç gün içinde Sovyet hatları yarılmış ve Almanlar kentin kuzeyinde ve güneyinde Volga kıyılarına ulaşmışlardı. Böylece Stalingrad Savunması, Volga nehriyle Alman yarı çemberi arasında sıkışıp kuşatılmış olmaktadır. Stalingrad kıyılarında Volga ortalama olarak 3,5 km genişliktedir. İki gün içinde General Hoth’un panzer birlikleri Sovyetlerin iki savunma hattını çökertmiştir. En içteki üçüncü savunma hattı önünde durdurulursa da 25 Ağustos 1942 günü bu savunma hattı da yarılır. General Yeryomenko, 62. Ordu'ya geri çekilme emri vermek zorunda kalmıştır. Tam zamanında verilen bir karardır bu çünkü, ertesi gün General Paulus’un 6. Ordu’su kuzeyden saldırıya geçmiştir. Sokak çatışmalarında zırhlı araçlar ancak sınırlı ölçüde kullanılabilmektedir. Dolayısıyla Wehrmacht yıldırım savaşının asıl vurucu darbesi olan, zırhlı kuvvetleri kitlesel olarak kullanma tekniğinden yararlanamadı. İster istemez bölgesel olmak zorunda olan taarruzların çoğuna en çok 20 tank katılabilmiştir. Bu nedenle topçu ve hava unsurları daha bir önem kazanmıştır. Stalingrad taarruzu B Ordular Grubu kuvvetleri 23 Ağustos akşamında, Stalingrad'ın 50 km kuzeyinde Volga kıyılarına ulaştılar. Kentin güneyinden de Volga'ya yaklaşıldı. 30 Ağustos günü, Alman birliklerinin kenti kuşatma operasyonu tamamlanmıştır. Eylül ayı başından itibaren Stalingrad savunmasının tüm ikmali ve takviyesi, Volga nehri üzerinden mavnalarla yapılmak zorundadır. Bu tarihten itibaren nehir üzerindeki ulaşım sadece Alman hava akınlarına değil, buna ilave olarak Alman topçusuna da hedef olmaya başlamıştır. Alman topçu ateşi ve uçakların pikeleri, çok sayıda mavnanın nehri geçemeyerek sulara gömülmesine yol açmaktadır. Silah, cephane ve sıhhi malzemeye öncelik verildiği için askerlere verilen günlük istihkak hızla düşmektedir. 3 Eylül 1942 günü Kızıl Ordu birlikleri mevzilerini terk ederek kentin varoşlarına çekilmek zorunda kaldılar. 4 Eylül günü panzer birliklerinin taarruzu, kentin güney varoşlarına girmiştir. Sovyet 24. Ordusu ve 66. Ordusu ve 1. Muhafız Ordusu 5 Eylül'de 14. Panzer Kolordusu'na karşı genel bir karşı taarruz başlattı. Bu karşı taarruzda amaç, Volga'ya ulaşan Alman koridorunun ortadan kaldırılmasıydı. General Yeryomenko, Stalin'e kuzeyden bir karşı taarruz yapılmadığı takdirde Alman kuvvetlerinin ilk girişimde kenti alacaklarını rapor etmişti. General Jukov'un yönettiği bu karşı taarruz, yetersiz topçu desteği yüzünden daha başlarda zayıf gelişmiştir. Luftwaffe, Sovyet topçu bataryalarına ve taarruza karşı yoğun hava akınlarına girişmiştir. Birkaç saat sürdürülen Sovyet karşı taarruzu gün ortasında geri çekilmek zorunda bırakıldı. Muharebeye giren 120 Sovyet tankından 30'u hava akınlarıyla imha olmuştur. Taarruz ertesi gün yenilendi ve 10 Eylül'e kadar süren Sovyet taarruzlarından istenen sonuç elde edilemedi. Bu arada, 7 Eylül'de kentin havaalanı Almanların eline geçti. 9 Eylül'de ise Almanlar, Moskova - Astrahan demiryolu hattını kesimişlerdir. Müttefik yardımlarını taşıyan ana arter bu şekilde kesilmiş oldu. Sovyet karşı taarruzlarının sona ermesinin hemen ardından Alman kuvvetleri kente yönelmiştir. Sovyet savunması 12 Eylül'de kentin varoşlarından da çekilmek zorunda kaldı. Bu tarihte 62. Ordu 90 tank, 700 havan ve 20 bin kişiden oluşan bir kuvvettir. General Jukov bu günleri, "13,14 ve 15 Eylül günleri Stalingrad için zor, hem de pek zor günlerdi… Bize sanki düşmanı durduramayacakmışız gibi geliyordu." diye anlatmaktadır. Bu son derece kritik durumu önlemek üzere Stavka ihtiyatından ayrılarak bir karşı taarruz göreviyle gönderilen General Aleksandır Rodimtsev komutasındaki 13. Muhafız Piyade Tümeni karşı taarruzu durumu dengelemeyi başardı. Tümen, 16 Eylül'de Mamayev Kurgan'ı ve 1 no'lu demiryolu istasyonunu ağır kayıplarla da olsa geri aldı. Tümen, ilk 24 saatte mevcudunun yüzde otuzundan fazlasını kaybetti. Muharebe sonunda 10 bin mevcudundan geriye sadece 320 kişi kalmıştı. Tüm bu kayıplara karşın Tümen'in ele geçirmekle görevlendirildiği bu iki yer, kısa süre sonra Alman kuvvetlerince geri alındı. Demiryolu istasyonu altı saat içinde on dört kez el değiştirmiştir. Çatışmalar o denli şiddetliydi ki Alman kayıpları da Sovyet kayıplar kadar olmuştur. Kente hakim bir yükseltideki Mamayev Kurgan son derece şiddetli çatışmalara sahne oldu ve birçok kez el değiştirdi. 14 Eylülde bir Alman piyade tümeni kentin merkezine iyice yaklaşmıştır. Yine de General Rodimtsev muhafızlarının çabaları, en kritik günlerin aşılmasını sağladı. Kenti savunmakla görevli Sovyet 62. Ordu’sunun direnişi de son derece yırtıcı ve ölümünedir, bu birliğe gönderilen her askerin Stalingrad'daki ortalama olası yaşam süresi 24 saatten azdır. Aynı gün Stalin, Mareşal Jukov’a bir savaş planı hazırlamasını emretmiştir. Savaşı ve Stalingrad’ı kastederek, “'Bu iş, Volga kıyılarında bitmeli” der. Jukov ve Vasiliyevski, böyle bir emre hazırlıklıdırlar, ertesi gün Stalin’e bir savaş planı taslağı sunmuşlardır. Ancak istihbarat raporları, Alman kuvvetlerinin bir iki gün içinde Stalingrad'da genel bir saldırı başlatacağı yönünde bilgiler içermektedir, savaş planı bu durum karşısında askıya alınmıştır..Gerçekten de 14 ve 15 Eylül'de 6. Ordu’nun saldırıları başlamıştır. Bu taarruzlar, karşılaştıkları hazırlıklı direnişin önünde kayda değer bir ilerleme kaydedemedi. General Jukov ve General Vasiliyevski'nin üzerinde çalıştıkları plan, Eylül ayı sonlarında nihai şeklini bulacak ve Uranüs Harekâtı olarak onaylanacaktır. Sovyet operasyonları sürekli olarak Luftwaffe tarafından vurulmuştur. Sovyet 1. Muhafız Ordusu ve 24. Ordu, 18 Eylül'de de Alman 8. Kolordusu'na karşı Kotluban'da bir saldırı başlattı. Alman 4. Hava Kolordusu'na bağlı Stuka pike bombardıman uçakları dalga dalga Sovyet birliklerinin üzerine çullanmıştır. Sonuç olarak Sovyet taarruzunun Alman hatlarını yarması önlendi ve taarruz püskürtüldü. Bf 109'lar 77 Sovyet uçağını düşürürken Stuka'lar da 106 Sovyet tankından 41'ini imha etmiştir. Harabe haline gelmiş kentin yıkıntıları arasında Sovyet 62. Ordusu ve 64. Ordusu, evler ve diğer binalarda oluşturulan direnek noktalarında savunmaya geçti. Yıkıntılar arasındaki mücadele sert ve umutsuzdu. 13. Muhafız Piyade Tümeni Komutanı General Aleksandır Rodimtsev, aldığı iki Sovyetler Birliği Kahramanı Madalyası'ndan birini bu çatışmalarda kazanmıştır. Dev hububat ambarı civarındaki çatışmalar haftalarca tüm şiddetiyle sürmüştür. Sonunda buradaki Sovyet savunması ele geçirildiğinde Alman askerler sadece 40 Kızıl Ordu askerinin cesedini buldular. Oysa çatışmaların şiddetine göre bölgede daha yüksek kayıplar verildiğini düşünüyorlardı. Ruslar çekilirken tahıl yığınlarını ateşe vermişlerdi. Çavuş Yakov Pavlov komutasındaki bir müfreze, kent merkezinde bir apartmanı aşılmaz bir tahkimat haline dönüştürerek burada dövüştü. Bu apartman daha sonra "Pavlov'un Evi" olarak bilinecektir. Müfreze, binanın çevresine mayın döşemiş, pencerelerde makineli tüfek mevzileri kurmuş ve bodrum duvarlarında geçiş sağlamak için delikler açmıştır. Bodrumda gizlenen on sivil bulmuşlardı. İki ay boyunca kayda değer bir takviye almadan binayı savundular. Savaştan sonra General Çuykov, Pavlov'un Evi'yle ilgili bir espri yapmaktan hoşlanırdı. Pavlov'un evi önünde, Paris'i ele geçirmek için ölen Alman'dan daha fazla Alman öldüğünü söylerdi. Beevor'a göre binaya yönelik her Alman saldırısından sonra binadaki askerler dışarı çıkıp Alman cesetlerini kenara çekmek zorunda kalmışlardır. Bu cesetler, makineli tüfek ve tanksavarların ateş hattını kapatmaktaydı. Neticede bina Alman haritalarında "Festung" (kale) olarak etiketlendi. Çavuş Pavlov'a bu direnişi nedeniyle Sovyetler Birliği Kahramanı madalyası verilmiştir. Alman askerleri arasında bu savaşı "farelerin savaşı" (Rattenkrieg) olarak anıldı. Mutfağı almak, ama oturma odası için hala mücadele etmek, şeklinde bir espri yapılmaktaydı. Wehrmacht askeri mutfağı temizlemişti ama aynı evin oturma odasındaki Sovyet askerleri inatla odayı tutmaya devam ediyordu. Böylesine delice bir keşmekeş içinde cephe hattı gözden kaçtı. Zırhlı desteğindeki çevik Alman kuvvetleri, yıkıntılar, bomba çukurları ve binalar içinde yavaş ve kısır bir çatışma içine girdiler. Birden fazla katlı binalarda -her ne kadar üst katların bir kısmı hava akınlarında çökmüş olsa da- duvarlarda delikler açılmıştı. Bu delikler, farklı katlardan saldırganlara ateş açmakta kullanıldı. Çatışmalar aynı katlarda olduğu kadar kattan kata da sürdürüldü. Eylül ayı boyunca kentteki Alman ilerlemesi, ağır da olsa sürmüştür. Hemen her gün hava akınlarıyla desteklenen Alman saldırıları karşısında Sovyet birlikleri gerilemek zorunda kalmışlardır. Almanlar, Sivastopol kuşatması sırasında da kullanılan Dora demiryolu topunu Stalingrad önlerine getirmişlerdir. 800 mm'lik bu dev top kent içindeki direnme noktalarını ve Volga'nın doğusunda konuşlanmış Sovyet topçu mevzilerini dövmekte kullanıldı. General Yeryomenko'un Güneybatı Cephesi, 28 Eylül'de Stalingrad Cephesi olarak yeniden teşkil edilmiştir. 1 Ocak 1943 tarihinde bu kez Güney Cephesi olarak düzenlendi. Bombardımanlar yıkıntıların zaman içinde daha da yaygınlaşmasına yol açtı. Bu durum, her iki tarafın keskin nişancıları için elverişli bir ortam sunmuştur. En başarılı ve en ünlü keskin nişancı Vasili Zaytsev'dir. Teyit edilmiş 225 vuruşu vardır. Otuzun üzerinde "öğrenci" çalıştırmıştır ve savaş boyunca 3 binin üzerinde Alman vurduğu ileri sürülmektedir. Daha az bilinen ama daha yüksek vuruş yapmış olanlar da vardır. Ivan Sidorenko 500, Ivan Sidorenko 429, Lyudmila Pavlichenko 309 ve Nina Lobkovskaya 308 vuruş yapmışlardır. Dzerzhinskiy Traktör Fabrikası'ndaki Sovyet direncini kırmaya kararlı olan Luftwaffe 4. Hava Kolordusu'na (Luftflotte 4) bağlı pike bombardıman uçakları 5 Ekim günü fabrikaya 900 dalış yapmıştır. Savunmadaki birkaç Sovyet alayı yok edildi. Bir sonraki sabah yenilenen hava akınlarında 339. Piyade Alayı, tam kadro öldü. Ekim ayında da bu genel gidişat benzer şekilde sürmektedir. Alman kuvvetleri 14 Ekim 1942 de tesisleri tank üretebilecek şekilde değiştirilmiş ve Stalingrad Muharebesi boyunca tank üretimini sürdürmüş olan traktör fabrikasına saldırdılar. Luftwaffe, fabrikanın da aralarında olduğu Sovyet direnek noktalarına yönelik iki bin çıkış yaparak toplam 600 ton bomba bırakmıştır. Üç fabrikanın kuşatıldığı bu taarruzların devamında 62. Sovyet Ordusu, Volga üzerindeki üç köprübaşının bulunduğu birkaç yüz metrelik alana çekilmek zorunda kaldı. Mevcudunun yüzde yetmiş beşini kaybetmiştir. 13. Muhafız Tümeni Alman saldırısını durdurmayı başaramamış olsaydı Stalingrad'daki Sovyet askeri varlığı tümüyle imha edilecekti. Stalingrad’ın kuzey bölümü bütünüyle Alman kuvvetlerinin kontrolüne geçmiş bulunmaktadır. Bu arada Üç Stuka filosu, Volga'nın doğu yakasındaki Sovyet topçusunu büyük ölçüde susturmayı başarmıştır. Stukalar nehrin batı tarafına ikmal malzemesi ve takviye kuvvet taşıyan teknelere saldırdılar. Savunma bölgesi zaten ikiye bölünmüş olan Sovyet 62. Ordusu, ikmal hattının kesilmesiyle giderek ağırlaşan ikmal malzemesi sıkıntısı yaşamaya başladı. Volga batısında 910 metre genişlikteki bir araziye sıkışan Sovyet birlikleri üzerine Luftwaffe tarafından 1.208 çıkış yapıldı. Sedan ve Sivastopol'dekinden daha ağır bir hava bombardımanına maruz kalmasına karşın 62. Ordu'nun yaklaşık 47 bin adamı ve 19 tankı, Alman taarruzlarına direndi. 14 Ekim'de başlayan bu Mihver taarruzları on gün boyunca sürmüş, ancak Kızıl Ordu direnek noktaları durumlarını korumuştur. Ekim ayının son haftası Stalingrad savunmacıları için en kritik günlerdir. Hava dona çevirmiştir ama nehir henüz donmamıştır, buz parçalarının yüzdüğü ağdalı bir sıvı halini almıştır, askerlerin deyişiyle "yağ gibi" akmaktadır. Bu durumda teknelerin ilerlemeleri olanaksızdır. Kent, bu süre içinde ikmal ve takviye alamamıştır. Cephane ve yiyecek sıkıntısı had safhadadır. Kasım ayının ilk haftalarına kadar Luftwaffe hava hakimiyetini elde tutmuştur. Bu tarihlere kadar Sovyet Hava Kuvvetleri'nin gündüz vakti kayda değer bir etkinliği olamamıştır. Bununla birlikte 20 bin çıkıştan sonra, Luftwaffe'nin 1.600 uçağından geriye 950 uçak kalmıştır. En ağır kaybı bombardıman filoları almıştır, 480 uçaktan 232'si kaybedilmiştir. Nitelik üstünlüğünün yanı sıra Doğu Cephesi'ndeki hava gücünün yüzde seksenini elinde bulunduran Luftwaffe, buna karşın Sovyet Hava Kuvvetlerinin durumunu geliştirmesine engel olamadı. Sovyet Hava Kuvvetleri Alman hava hakimiyetini hızla törpülediler. Sayısal üstünlüğe ulaştığında Sovyet hava unsurları karşı taarruza geçtiler. Son 18 ayda uğranılan kayıplar nedeniyle Sovyet bombardıman filolarının gece uçuşları sınırlandırılmıştı. Esasen Luftwaffe gündüz Stalingrad hava sahasına hakimdi. Sovyet bombardıman uçakları genellikle geceleri küçük çaplı bombardıman vur-kaçları yaptı. Genellikle etkisiz olan bu saldırılar birer tehditden çok sıkıntı yaratan bir durum olarak görülmüştür. Sovyet Hava Kuvvetleri 17 Temmuz - 19 Kasım tarihleri arasında Stalingrad üzerinde 11.317 gece uçuşu gerçekleştirmişti. Bu hava akınları çok az etkili oldu, büyük ölçüde psikolojik etki yarattı. Kuzey Afrika'nın Atlantik kıyılarında 8 Kasım'da yapılan Anglo-Sakson çıkarması Torch Harekâtı Luftwaffe'yi ayrıca zor durumda bıraktı. Luftwaffe 4 bu tarihte bazı alt birimlerini Kuzey Afrika'ya göndermek durumunda kalmıştır. Bu durumda Alman hava gücü, Avrupa'da zayıf duruma düşmüştü. Doğu Cephesi'nde ise gücünü koruyabilmek için daha fazla çabalamak zorundaydı. Aslında Alman savaş endüstrisi 1942 yılının ikinci yarsında 8.314 uçak üretti. Ancak bu sayı üç cephedeki savaştaki yıpranma ve kayıplara yeterli değildi. Bu arada Sovyet savaş makinesi Amerikan Hükûmeti'nin Ödünç verme-kiralama programı çerçevesinde yardım almaktaydı. Bu uygulama çerçevesinde 1942 yılının son çeyreğinde Sovyetler Birliği'ne 60 bin kamyon, 11 bin jip, 2 milyon çift postal, 50 bin ton patlayıcı, 450 bin ton çelik ve 250 bin ton uçak yakıtı gönderilmiştir. Ancak Arktik Okyanusu üzerinden Konvoy PQ-17 ile nakledilen askeri malzemenin bir kısmı, Alman hava akınları ve denizaltıları tarafından batırılmıştır. Harekâtın üçüncü ayında ilerleme epey yavaşlamıştı. Buna karşın Mihver kuvvetler yıkıntı halindeki kentin yüzde doksanını istila ederek Volga'nın batı kıyılarına ulaşmışlardı. Bu arada Sovyet kuvvetleri iki dar kıyı şeridine bölünmüştür. Volga üzerinde oluşmaya başlayan buz kütleleri Sovyet savunmasının tek ikmal yolunu engellemeye başlamıştır. General Çuykov Üst Komutanlık'a gönderdiği bir raporda, "Elimdeki cephane ve erzak tükenmek üzere. Damarlarda akacak kan pek azaldı" demektedir. Yine de özellikle Mamayev Kurgan tepesi eteklerinde ve kentin kuzeyindeki fabrikalar bölgesinde şiddetli çatışmalar her zamanki gibi devam etmiştir. Kızıl Ekim Çelik Fabrikası, Traktör Fabrikası ve Barrikadi Top Fabrikası için yapılan çatışmalar dünyaca ünlü olmuştur. Sokak çatışmaları için özel olarak eğitilmiş Alman muharebe istihkamcılarıyla 11 - 19 Kasım tarihleri arasında girişilen çabalar çok az bilinir. Sovyet karşı taarruzları Hazırlıklar Stalingrad’da giderek umutsuzlaşan bir direniş sürerken, Jukov ve Vasilevskiy tarafından hazırlanan ve Uranüs Harekâtı kapalı adı verilen planın hazırlıkları da tamamlanmak üzeredir. Plan, Stalingrad içinde bir karşı taarruzla Alman hatlarını kırmak yerine, Stalingrad’da Sovyet birliklerini kuşatmış olan Alman çemberini dıştan sarmayı hedefleyen bir plandır. Savaş sonrası Sovyet tarihçileri, 19 Kasım 1942 tarihini Büyük Vatanseverlik Savaşı'nın ikinci stratejik evresinin başlangıcı olarak kabul etmişlerdir. Aynı zamanda Sovyet yazınında, cephenin farklı kesimlerinde 15 Sovyet ordusunun katıldığı 1942-1943 Kış Taarruzu'nun açılışı olarak da kabul edilir. Kanatlara yapılacak saldırının Stalingrad'dan yeterince uzak olması öngörülmüştü. Bu öngörü, 6. Ordu Komutanlığı'nın kent içinden birlik kaydırarak saldırıya uğrayan hatları takviye etmesine fırsat bırakmamak içindir. Kuşatmanın başladığı andan itibaren Stavka tüm dikkatleri kent içindeki çatışmalarda tutmayı amaçladı. Stalingrad’ı kuşatmış durumdaki Alman 6. Ordusu ve 4. Panzer Ordusu'nu kuşatma hazırlıkları esas olarak Ekim ve Kasım ayları içinde sürdürülmüştü. Ancak bölgeye kuvvet yığılmasına Ağustos ayı içinde başlanmıştı. Kısa süre sonra Stavka bölgede yırtıcı ama kısa süreli yoklama taarruzları geliştirmiştir. Bu taarruzlarda kanatlardaki savunmanın durumu ve kuvvetler hakkında bilgi edinildi. Taarruz hazırlıkları sırasında cephede incelemeler yapan General Jukov, hazırlıkları yeterli bulmayarak taarruz tarihinin bir hafta ertelenmesini dayatmıştır. Harekâta "Uranüs" kapalı adı verildi ve Alman Merkez Ordular Grubu cephesindeki Mars Harekâtı ile aynı sıralarda başlatıldı. Harekât planı esasen General Jukov'un üç yıl önce Halkin Gol Muharebesi'nde uyguladığı kanatlardan kuşatma taktiğine dayanmaktadır. Bu muharebede Japon 23. Tümeni'ni imha etmişti. Uranüs Harekâtı Savunmanın durumu Stalingrad ve Kafkasya yönünde gelişen Mihver taarruzu cephe hattını bu iki kesimde fazlasıyla ileri çıkarmıştı. Özellikle Stalingrad yöneliminde ve özellikle de sağ (kuzey) kanat tehlikeli biçimde uzamıştır. Bu kesimde cephe hattı Voronej'den Kletskaya'ya kadar 400 km'lik bir hattır. Bu kanat ağırlıklı olarak Almanya'nın müttefiklerinin ordularınca tutulmaktaydı. Voronej'den Stalingrad'a kadar Don kıyıları boyunca Macar 2. Ordusu, İtalyan 8. Ordusu ve Rumen 3. Ordusu mevzi almıştır. Bu üç orduya bağlı tümenlerin savunmakla görevli oldukları cephe hattı 60 kilometreye kadar uzamaktadır. Savunma, uygun şekilde tahkim dahi edilmemişti, her şeyden önce bu iş için gereken kereste bölgede bulunmamaktaydı. Savunmanın bir diğer zaafı ikmalin yapılabileceği demiryolu istasyonlarının 150 – 200 km geride olmasıdır. Bu kanattaki savunmanın zayıflığı Stalingrad Harekâtı'nın en ölümcül açığıydı. Hitler, birçok kez özellikle General Halder tarafından uyarıldı. Ancak Don hattının savunmasına yönelik her türlü yaklaşım "Stalingrad'ın ele geçirilmesi uğruna ikinci plana itildi." Kuşatma boyunca Alman B Ordular Grubu'nun kanatlarını koruyan Almanya'nın müttefiki İtalyan, Macar ve Rumen orduları kendi karargahlarına baskı yapmaktaydılar. Örneğin Macar 2. Ordusu esasen diğer müttefik orduları gibi, teçhizat yönünden zayıf durumda olması bir yana, Rus kışına göre donatılmamıştı. Dahası, savunmakla görevlendirildikleri cephe, Mihver kuvvetlerin kuzey kanadıydı ve Voronej ile İtalyan Ordusu arasındaki 200 km'lik bir cephe hattıydı. Sonuç olarak bu cephe hattına çok zayıf bir kuvvet olacak biçimde yayılmak zorunda kalınmıştı, 1-2 kilometreye kabaca bir takım erat düşmekteydi. Öte yandan Sovyet savunması nehrin batı kıyılarında, biri Stalingrad'ın 150 km kuzeyindeki Serafimoviç'te olmak üzere birkaç köprübaşı tutmayı başarmıştı ve B Ordular Grubu açısından ciddi bir tehdit oluşturdu. Benzer şekilde Stalingrad'ın güney kesiminde, Kotelnikovo'nun güneybatı cephesi, sadece Rumen 7. Kolordu ve onun gerisindeki Alman 16. Motorize Piyade Tümeni tarafından tutulmaktadır. Hitler kentin kendisine öylesine dikkat kesilmiştir ki, kanatların güçlendirilmesiyle ilgili tüm talepleri ve uyarıları göz ardı etmiştir. Cephede ise 6. Ordu karargâhına art arda gelen keşif raporları, Alman komutanlara Stalingrad'ın güneyinde 13 Sovyet ordusunun ve binlerce tankın harekât halinde olduğunu göstermektedir. Ordu Genelkurmay Başkanı General Franz Halder, Hitler'e kente kuvvet yığarken kanatların hâlen zayıf durumda bulunduğuna dikkat çekerek durumdan duyduğu endişeyi ifade etmiş, "bir felakete uğranılacak" uyarısında bulunmuştur. Hitler ise Stalingrad'ın alınacağını, zayıf kanatların da "Nasyonal Sosyalist inanç"la tutulacağını, Halder'den de bunu beklemediğini söylemiştir. Çok geçmeden, Ekim ayı ortalarında Halder'i görevden alarak yerine General Kurt Zeitzler'i atamıştır. Taarruz Kızıl Ordu 19 Kasım 1942 tarihinde Uranüs Harekâtı'nı, Stalingrad kuzeyinde, kuşatmanın kuzey kıskacının Serafimoviç ve Kremenskkaya üzerinden taarruza geçmesiyle başlattı. Taarruz eden Sovyet kuvvetleri General Nikolay Vatutin komutasındaki üç ordudan oluşmaktadır. Bu ordular 1. Muhafız Ordusu, 5. Tank Ordusu ve 21. Ordu'dur. Bu kuvvetler 18 piyade tümeni, sekiz tank tugayı, iki motorize tugay, altı süvari tümeni ve bir tanksavar tugayıdır. Cephesine ince bir hat olarak yayılmış bulunan ve zayıf donanımlı Rumen 3. Ordusu, sayıca üstün Sovyet kuvvetleri karşısında kısa sürede dağıldı. B Ordular Grubu Karargâhı, eksik kadrolu (iki tümenli) 48. Panzer Kolordusu'na gediği kapatmak için emir vermiştir. Kolordu, yine eksik kadrolu bir Rumen zırhlı tümeninden ve 22. Panzer Tümeni'nden oluşmaktadır ancak kamuflaj altında bir süredir hareketsiz bekleyen bazı panzerler, elektrik donanımlarına farelerin zarar vermesi nedeniyle hareket edemedi. Bu zırhlı birlikler de Kızıl Ordu ilerlemesini durduramadı. İki günlük çatışmalarda 3. Rumen Ordusu'nun kayıpları 75 bindir. Ertesi gün 20 Kasım'da ikinci bir Sovyet taarruzun Stalingrad'ın güneyinde Rumen 4. Kolordusu cephesine yüklendi. Bu taarruz da kuşatmaının güney kıskacını oluşturacaktır. Esas olarak piyadeden oluşan Rumen kuvvetleri neredeyse başlarda çöktü. Sovyet kuşatma kollarının ileri unsurları Kalaç yönünde hızla ilerledi. Kuzey taarruz kolundan 4. Tank Kolordusu, güney taarruz kolundan da 4. Mekanize Kolordu 22 Kasım 1942 günü temas kurmuştur. Böylece Stalingrad etrafında bir çember oluşturuldu. Yaklaşık 290 bin Alman, Rumen ve Hırvat askeri kuşatıldı. Kuşatılan bölgede Mihver askerinin yanı sıra 10 bin kadar sivil ve savaş sırasında tutsak alınan birkaç bin Sovyet askeri de bulunmaktadır ancak 6. Ordu'dan 50 bin kadar asker kuşatma dışında kalmıştır. Paulus kuvvetlerinin kuşatma tamamlandığında sadece 6 günlük erzak stoğu bulunmaktadır. Kızıl Ordu birlikleri derhal, biri dışa dönük, diğeri ise içe dönük olarak iki cephe oluşturdu. Böylece biri içeriye, diğeri dışarıya dönük iki çember oluşturarak dışarıdan girişilecek bir yarma harekâtına karşı daha başlangıçta gereken önlem alındı. Dış çemberi oluşturan Sovyet birlikleri de dışarı doğru harekâta devam ederek dış çemberi genişlettiler bu birlikler hızla Don nehri ile onun bir kolu olan Chir nehri arasındaki araziye yayıldılar. Güney kesimdeki taarruzun başladığı 20 Kasım 1942 tarihi, dar anlamda Stalingrad'da, geniş anlamda ise Doğu Cephesinde "son"un başlangıcıdır. Ancak, 20 Kasım 1942 günü, çoğu kez dikkatten kaçan bir başka yerde de sonun başlangıcı olarak algılanmaktadır: Kuzey Afrika. O gün Rommel’in birliklerine malzeme taşıyan elli Alman nakliye uçağından kırk beşi, müttefik avcı uçakları tarafından düşürülmüştü. O günün akşamı Rommel, emir subayına, “Her şey bitti... Takviye gelmeyecek... Biz savaşı kaybettik.” diyecektir. Hava Köprüsü Hitler, 30 Eylül 1942 tarihinde yaptığı halka açık bir konuşmada Alman ordusunun Stalingrad'ı asla terk etmeyeceğini ilan etmiştir. Sovyet kuşatmasından kısa bir süre sonra yapılan toplantıda Alman ordu komutanları acil bir yarma harekâtıyla Don Nehri batısındaki bir hatta çekilinmesi konusunda baskı yaptılar. Hitler'in sorusu üzerine, Luftwaffe Kurmay Başkanı General Hans Jeschonnek tarafından ikna edilen Hermann Göring, 6. Ordu'nun hava yoluyla ikmal edilebileceğini bildirmiştir. Bu sayede kurtarma kuvvetleri toplanana kadar kentteki Mihver kuvvetlerin direnebilmesi sağlanacaktı. Benzer bir plan çok daha küçük ölçekte de olsa (kolordu) bir önceki sene Demyansk Cebi'nde başarıyla uygulanmıştı. Ne var ki Sovyet avcı filoları, hem sayıca hem de nitelik olarak geçen zaman içinde önemli gelişme göstermiştir. Yine de Demyansk deneyimi Hitler'i etkiledi ve Göring'in planını destekledi. Luftwaffe 4. Hava Kolordusu Komutanı General Wolfram von Richthofen, bu kararın iptalini sağlamak için boşuna çaba harcadı. Bu kuvvetlerin hava köprüsünden ikmal edilmesinin olanaksız olduğu açıktır. Kuşatma altındaki 6. Ordu, standart bir ordu gibi üç kolorduda 15 tümen değil, beş kolorduda 22 tümenlik bir kuvvetti. Kuşatma altındaki Mihver kuvvetlerin günlük asgari ikmal malzemesi gereksinimi 800 ton iken, hava köprüsüyle yapılabilecek ikmal, günlük en fazla 117,5 tondur. Sayıca yetersiz Ju 52 nakliye uçaklarına destek olarak bu iş için tümüyle elverişsiz uçaklar olan Heinkel He 177 bombardıman uçakları dahi kullanılmıştır. Yine bir bombardıman uçağı olan Heinkel He 111'lerin bu işler için epey elverişli olduğu görülmüştü, üstelik Ju 52'lerden daha hızlıydı. Hava yoluyla ikmalin çok yetersiz kalacağının anlaşılmasına karşın Hitler Göring'in planını destekledi ve kuşatma altındaki birliklere "teslim olmama" emrini yeniledi. Kızıl Ordu'nun çeneleri üzerine kapandığında 6. Ordu, 40 x 60 km'lik bir alana sıkışmış bulunmaktadır. Tüm ikmal ve takviye, yaralıların nakli, hava yoluyla yapılmak zorundadır artık. Ne var ki, kuşatma operasyonunu planladıkları sırada Sovyetler, bu durumu da analizlerine katmışlardır. Kuşatma tamamlanır tamamlanmaz, binden fazla uçaksavar topu, hızla sevk edilerek mevzi tuttular. Hava yoluyla ikmal başarısız oldu. Son derece olumsuz hava koşulları, teknik sorunlar, yoğun Sovyet uçaksavar savunması ve avcı uçaklarının karşılaması sonucu 488 Alman uçağı kaybedilmiştir. Bu kayıplara kaşın günlük 117.5 tonluk ikmal malzemesi dahi taşınamadı. Ortalama olarak günde 94 ton malzeme hava yoluyla Stalingrad'a indirilebilmiştir. En başarılı gün 19 Aralık olup 289 ton malzeme, 154 uçuşla indirildi. Bu arada uçakların yüklemesinde de trajikomik karşılanabilecek hatalar yapılmıştır. Bir uçağın yükü yazlık giysiydi, bir başkası karabiber ve mercanköşk taşıdı. Hitler'in kararsızlığı nedeniyle, yiyecek ve mühimmat daha yararlı olacakken bir yarma hareketinde kullanılmak üzere çok miktarda akaryakıt yüklendi. Hitler dışarıdan bir yarma hareketi olarak düşünülen Kış Fırtınası Harekâtı ile içeriden bir huruç harekâtı arasında henüz kesin karar vermemişti. Stalingrad'dan hava yoluyla toplam 42 bin kişi tahliye edildi. Bunlar teknik personel, hastalar ve yaralılardır. Başlangıçta yüklemeler, Alman pilotların "Tazi" adını verdiği Tatsinskaya havaalanından yapılmıştır ancak General Vasili Badanov'un 24. Tank Kolordusu, 23 Aralık günü erken saatlerde hücum ederek (Tatsinskaya Baskını) Tatsinskaya havaalanını kontrol altına aldı. Havaalanı, ağır ateş altında boşaltıldı. Bir saatten biraz daha kısa bir süre içinde 108 Ju 52 ve 16 Ju 86 Novoçerkassk havaalanına kalkış yaparken 72 adet Ju 52 ve diğer uçaklar yerde alev almıştır. Stalingrad'a yaklaşık 320 km mesafede, Salsk'ta yeni bir havaalanı kuruldu. Hava ikmal hattının mesafesinin uzamasıyla yeni güçlükler ortaya çıktı. Ocak ayı ortalarından sonra Salsk, işleri kolaylaştırmak için terk edilerek Şakti yakınların, Zverero'ya taşındı. Zverevo havaalanı da 18 Ocak'ta yinelenen saldırılara hedef oldu ve 50 Ju 52 imha edildi. Nakliye uçaklarında kayıplar yüksekti. Nakliye uçuşları sırasında 266 adet Ju 52, 42 adet Ju 86, 9 Fw 200, 5 He 177, bir Ju 290 ve 165 He 111 kaybedildi. Bu kayıplarla Doğu Cephesi filolarının gücü yaklaşık üçte bir azaldı. Luftwaffe'nin personel kayıpları ise bine yakındır. Bunlar, çok deneyimli uçuş personeliydi.[80] Luftflotte 4'in dört nakliye grubunun kayıpları öylesine ağırdır ki sonuç olarak "resmen çözülmüş"lerdir. 1942 yılının Aralık ayı boyuca kuşatma altındaki Alman birliklerine normalin ancak beşte biri kadar malzeme hava yoluyla intikal ettirilebildi. Bu malzemenin büyük bir bölümü, cephane ve akaryakıt olmak zorundadır. Yiyecek kıtlaşmıştır, personel başına günde iki dilimlik ekmek, ordu bünyesindeki atların eti ve ele geçen Sovyet askerlerinin sağladığı yiyecektir. Onların torbalarından her zaman reçel kavanozları, domuz pastırması, peksimet ve votka bulunmaktadır. Küçük Satürn Harekâtı Stavka, kuşatmadaki kuvvetlerini güçlendirmeye ve çemberi daraltmaya hız verdi. Kuşatmadaki birlikleri kurtarmak için girişilen Alman taarruzu Kış Fırtınası Harekâtı'na karşı Sovyet birlikleri başarıyla karşı koydular. Sert Rusya kışı tüm etkisini ortaya koymuştu. Volga'nın tam olarak donması, Sovyet ikmal hatları için büyük bir kolaylık ve işlerlik sağladı. Kuşatma altındaki Mihver kuvvetlerinin akaryakıt, tıbbi malzeme ve yakacak stokları hızla tükendi. Binlerce asker, yetersiz beslenmeden, aşırı soğuktan ve hastalıktan kırılmaya başladı. Stavka 16 Aralık 1942 tarihinde ikinci genel taarruzunu başlattı. "Küçük Satürn Harekâtı" kapalı adıyla planlanan bu genel taarruz, Mihver kuvvetleri Don gerisin atmak ve Rostov'u almak içindir. Eğer hedefine ulaşabilseydi, Kafkasya bölgesindeki, zaten ileri hareketi durdurulmuş olan üç Alman ordusunu kapana kıstırmış olacaktı. Bu bölgedeki Mihver kuvvetleri bir hareketli savunma taktiği uyguladılar. Küçük yerleşim yerleri, zırhlı birlikler buralara ulaşana kadar elde tutulmaya çalışıldı. Sovyet köprübaşı Mamon'da iki İtalyan tümeni, geri çekilmeleri emredildiği 19 Aralık'a kadar başarıyla direndiler. Kızıl Ordu kuvvetleri Rostov'a ulaşamadılar. Fakat von Manstein A Ordular Grubu'nu Kafkasya'dan çekmek ve Rostov'un 250 km gerisinde yeni bir cephe hattına gerilemek zorunda kaldı. Artık 6. Ordu'nun kurtarılma umudu kalmamıştır. Ancak Stalingrad'daki Mihver kuvvetlerine bu söylenmedi, onlar kurtarma kuvvetlerinin geleceğine inanmaya devam ettiler. Bazı Alman subaylar General Paulus'tan Hitler'in savunmada kalmak yönündeki emrine uymayarak bir yarma hareketiyle kuşatmadan çıkma emri vermesini istediler. General Paulus, emirlere itaatsizlik düşüncesinden dahi tiksinerek bu istekleri geri çevirmiştir. Zaten motorize bir yarma hareketine ilk birkaç hafta içinde olanak vardı. Böyle bir yarma hareketi için gerekli olan akaryakıt artık 6. Ordu elinde yoktur. Böylesi kış koşullarında yaya olarak girişilecek bir huruç hareketi de son derece zor koşullar altında yapılmak zorundadır ve neye varacağı belli değildir. Kış Fırtınası Harekâtı Bir birliğin düşman birlikleri tarafından çembere alınması durumlarında ilk akla gelen tutum, kuşatma altındaki birliklerin, bir yarma hareketiyle çemberi yarmak ve ana kuvvetlerle birleşmektir. Ne var ki Hitler, her zamanki gibi mevzilerin terk edilmesine karşı çıkmaktadır. O, kararlıdır, 6. Ordu yerinde kalacak, ana kuvvetlerden düzenlenecek bir kurtarma kuvveti çemberi yararak 6. Ordu ile temas sağlayacaktır. Almanlar, 11. Ordusu Karargâhını Don Ordular Grubu olarak yeniden yapılandırarak bir karşı saldırı başlatmayı planlarlar. Kış Fırtınası Harekâtı kod adıyla planlanan harekât, Stalingrad’ın güneybatısından taarruza geçecektir. Kırım Seferi sırasında 11. Ordu'ya komuta etmiş, ancak daha sonra Leningrad'da görevlendirilmiş olan Mareşal von Manstein bu ordular grubu komutasını üstlenecekti. Don Ordular Grubu, General Hoth'un 4. Panzer Ordusu'ndan oluşmaktadır. Fransa'dan getirilen 6. Panzer Tümeni ve von Kleist'in 23. Panzer Tümeni'yle takviye edilmiştir. Don Ordular Grubu, 12 Aralık 1942 tarihinde taarruzuna başlamıştır. Kızıl Ordu'nun iki direnç hattını kırıp ilerleyen harekât, Sovyetler'in yedekte tuttukları 2. Muhafız Ordusu'nu savaşa sürmeleri üzerine durdurulmuştur. STAVKA'nın stratejik planlarında 2. Muhafız Ordusu, esasen Satürn Harekâtı için ayrılmış birliklerden biriydi. Manstein'ın Don Ordular Grubu'nun ilerleyişini durdurabilmek için bu orduyu kullanmak zorunda kaldılar. Dolayısıyla Satürn Operasyonu, Stalingrad'daki Alman 6. Ordu'sunun imhasına kadar ertelenmiştir. Manstein, izleyen dört gün boyunca cepheyi yarmak için çabalayacaktır. 23 Aralık 1942 günü ise taarruz çıkış hattına çekilmeye başlamıştır. Stalingrad'daki 6. Ordu mevzilerine 50 km kala 19 Aralık 1942 tarihinde ulaşabildiği son noktadadır. Koltso Harekâtı Küçük Satürn Harekâtı'nın hedeflerine ulaşmasının hemen ardından Stavka, Stalingrad'daki Mihver kuvvetleri bir an önce imha etmek ve böylece buradaki kuvvetlerini, Kafkasya'dan çekilmekte olan Mihver kuvvetlere karşı kullanmaya yönelmiştir. Ancak bu tarihte Stalingrad, hâlen General Rokosovski'nin Don Cephesi ve General Yeryomenko'nun Stalingrad Cephesi sorumluluk alanı idi. Komutanın tek karargâhta toplanması gereğiyle Aralık ayı sonunda, Stalingrad'daki Mihver kuvvetlerin imha görevi Don Cephesi'ne verilmiştir. Öte yandan Stalingrad Cephesi'ne bağlı 57. Ordu, 62. Ordu ve 64. Ordu, Don Cephesi emrine verildi. Böylelikle 1943 yılının hemen başında Don Cephesi, 212 bin kişilik bir kuvvetti ve emrinde 6.500 top ve havan, 250 tank ile 300 uçak bulunmaktadır. Stalingrad'daki Mihver kuvvetlerin imha operasyonuna, Rusça yüzük anlamıında "Koltso Harekâtı" kapalı adı verildi. General Konstantin Rokossovski 8 Ocak 1943'te Stalingrad’da kuşatılmış durumdaki Alman askerlerine bir "teslim ol" çağrısı yapmıştır. Teslim şartları katlanılmaz değildir. Her askere normal tayın verilecek, yaralılar ve hastalar tedavi edilecek, subaylar rütbe işaretlerini ve nişanlarını taşıyabileceklerdir. Özel eşyalara da dokunulmayacaktır. Uçaklarla Alman siperlerine atılan bildiri, sert bir tehditle son bulmakta, “Teslim olunmadığı halde Kızıl Ordu kuvvetleri Alman kuvvetlerini yok etmek zorunda kalacaktır. Direnenler acımasızca imha edilecektir.” Durum derhal Hitler'e iletilir ve Hitler derhal reddeder. Aslında durum tümüyle umutsuzdu. Yılın ilk günü ekmek istihkakı 100 grama düşürülmüş, beş gün sonra da 50 grama indirilmişti. General Konstantin Rokossovski komutasındaki Sovyetler kuvvetleri 10 ocak 1943 günü beş bin topun bir saat süren hazırlık ateşinin ardından Stalingrad’daki Alman kuvvetlerine toplu bir saldırı başlattılar. Altı günün sonunda Mihver savunma alanı yarı yarıya küçülmüş, 22 x 14 km'lik bir alana gerilemiştir. Pitomnik havaalanının 16 Ocak'ta, Gumrak havaalanının da 25 Ocak'ta (ya da 21 - 22 Ocak) Kızıl Ordu birliklerinin kontrolüne geçmesiyle hava köprüsü kesilmiş oldu. Üçüncü ve kullanılabilir son pist, Stalingradskaya uçuş okulu pisti, 22 - 23 Ağustos gecesi son kez kullanılmıştır. 23 Ocak sabahından itibaren her türlü ikmal malzemesi artık paraşütle bırakılmaktadır. Bu tarihe kadar hava köprüsüyle 49 bin kişi (20 bin Rumen dahil) tahliye edilmişti. Öte yandan bodrum katlarında kurulmuş olan derme çatma hastanelerdeki 20 bin yaralının tahliyesi artık olanaksızdır. Mihver askerleri artık ancak açlıktan ölmeyecek kadar kalori alabilmektedir. Ancak cephane giderek azalmaktadır. Bu son derece olumsuz koşullara karşın kısmen de olsa, Sovyetlerin tutsakları infaz ettiklerine inandıkları için teslim olmayıp direnmeye devam ettiler. Özellikle de Almanlar yanında savaşan Rus gönüllüler ele geçtiklerinde başlarına gelecekler konusunda hiç hayale kapılmıyorlardı. Bir süre sonra Stavka, hesap edildiğinden daha büyük bir Mihver kuvvetini Stalingrad'da kuşatmış olduklarını fark etti. Bu durumda bölgedeki kuvvetlerini takviye etmeleri gerekiyordu. Stalingrad'da yeniden kıyasıya sokak çatışmaları başladı. Fakat bu kez Mihver kuvvetleri Volga kıyılarından geri atılmaktaydı. Mihver kuvvetleri fabrikalar bölgesindeki mevzilerini pekiştirirken Kızıl Ordu, bir ay önce kendilerine yönelen yırtıcı saldırıları bu kez kendileri başlattı. Savunma, kendilerini el bombalarından korumak için tüm pencereleri tel ağlarla örtmek gibi basit bir savunma sistemi uyguladı. Sovyet askerinin bu önlem karşısında bulduğu çare, el bombalarına balık iğneleri sarmak olmuştur. Balık iğneleri, pencerelerdeki tellere takılıyor, ilk el bombasının burada patlamasıyla pencerelerdeki bu koruma imha ediliyordu. Kent içi çatışmalarda Alman tankları, alışılagelmiş şekilde kullanılamıyordu. Hâlen işler durumdaki tanklar, en iyi ihtimalle sabit top olarak kullanılabilmektedir. Kızıl Ordu ise yıkıntıların hareketleri sınırladığı bölgelerde tankları kullanmadı. Sovyet Don Cephesi Komutanı General Rokossovski 21 Ocak'ta küçük bir ulak grubu yeniden General Paulus'a gönderdi. Yirmidört saat içinde teslim olmaları durumunda tüm tutsaklar için aynı güvenceler sağlanacaktır. Fakat bu teslim olma çağrısı General Paulus tarafından Hitler'in emri gereği geri çevrilmiştir. Don Cephesi kuvvetleri 22 Ocak'ta yeniden taarruza geçtiler. İzleyen günler içinde ardı ardına gelen Sovyet saldırıları sonunda savunma bölgesi üçe bölünmüştür. Alman 6. Ordu'sundan bir istihbarat subayı anılarına, Mihver kuvvetlerin durumunu şu şekilde anlatmaktadır. Tüm cephe boyunca geri çekilmek zorunda kaldık... Ancak, geri çekilme bir kaçışmaya dönüştü... Bazı yerlerde panik baş gösterdi... Artık emir almaksızın geri çekiliyordukİktidara gelişinin 10. yıldönümü olan 30 Ocak 1943 tarihinde Hitler General Paulus'u mareşalliğe terfi ettirdi. Bugüne kadar hiçbir Alman mareşalinin esir alınmamış olduğuna güvenen Hitler, Paulus'un da dövüşeceği ya da intihar edeceğini, ama teslim olmayacağını umuyordu. Ancak Stalingrad'da hesapta olmayan bir durum vardı. Mareşal Paulus subaylarına, erlerin yazgılarını sonuna kadar paylaşacaklarını, intiharın görevden kaçmak olduğunu söylemiş ve ihtihar etmeyi yasaklamıştı. Bu durumda Paulus'un intihar etmesi, kendi emrini çiğnemesi olacaktı. Neticede 31 ocak 1943 gecesi başlarken Paulus'un bir genel mağazanın bodrum katındaki karargahındaki radyo operatörü bir mesaj göndermiştir. Mesajda Sovyet askerlerinin sığınağın kapısına dayandığını, cihazı imha edeceğini bildirmektedir. Mesajın sonunda CL harfleri vardır. Bunlar, uluslararası bir koddur ve “istasyonumuz yayını kesiyor” anlamındadır. Aynı gece Paulus ve kurmay subayları, bir manga Sovyet askerine itirazsız teslim oldular. Stalingrad'da kuşatılan Mihver kuvvetlerin, bitkin, hasta ve açlıktan kırılan kılıç artığı, 2 Şubat 1943 günü öğleden hemen sonra teslim oldu. Toplam 91 bin kişiden yaklaşık 3 bini Rumen askeridir. Sovyetler Birliği için kıvanç, III. Reich için ise dehşet verici bir ayrıntı da teslim olanlar arasında 22 generalin bulunmasıdır. Stalingrad'da kuşatılmış olan generallerden diğerleri ise çatışmalarda ölmüşler ya da intihar etmişlerdi. Hitler, Paulus'un teslim olmayı seçmesine doğal olarak son derece sinirlendi. Onun hakkında, "tüm acılardan kurtulabilecek ve ulusun gözünde sonsuzluğa ve ölümsüzlüğe yükselebilecekken O Moskova'ya gitmeyi tercih etti." demiştir. Alman basını uğranılan felaketi ancak Ocak ayı sonunda duyurdu. Ancak haftalar öncesinden tüm olumlu yayınlar durdurulmuştu. Stalin, Nazi Hükûmeti'nin ilk kez Alman yenilgisini açıkça kabul ettiğini açıkladı. Fakat bu Alman ordusunun ilk yenilgisi değildi. Bununla birlikte, Alman kayıplarının Sovyet kayıplarına hemen hemen denk olduğu ilk yenilgiydi. Daha önceki muharebelerde Sovyet kayıpları genellikle Alman kayıplarının üç katı idi. Alman devlet radyosu 31 Ocak'ta yayınını Anton Bruckner'in 7. Senfoni'sinin hüzünlü Adagio bölümüyle kesti ve ardından Stalingrad yenilgisini duyurdu. Nazi propaganda bakanı Josef Goebbels 18 Şubat 1943 günü Berlin Kapalı Spor Merkezi'nde yaptığı ünlü konuşmasında Alman halkından, tüm kaynaklarını ve çabasını topyekûn bir savaş için ortaya koymasını istedi. Stalingrad Muharebesi ile ilgili bir Alman belgeseline göre 11 binden fazla asker, Sovyet esir kamplarında yavaş bir ölüme gitmektense, ölümüne dövüşmeyi seçerek silah bırakmayı reddetmiştir. Bu askerler gizlendikleri çatılar ve kanalizasyon kanallarında 1943 yılı Mart ayı başına kadar direnmeyi sürdürdüler. Fakat bu tarihlerde küçülen ve birbirinden kopan bu ceplerdeki askerler teslim oldular. Belgeselde gösterilen Mart ayına tarihlenen bir NKVD istihbarat belgesinde bazı Alman gruplarının inatla direnmeyi sürdürdükleri görülmektedir. Söz konusu belgede, "Stalingrad'daki karşı devrimci unsurların temizlenmesine devam edildiği, kulübelerde ve siperlerde gizlenen Alman faşist haydutların, savaş çoktan sona erdiği halde silahlı direnişi sürdürdüğü, bu silahlı direnişin 15 Şubat'a, bazı kesimlerde ise 20 Şubat'a kadar devam ettiği, silahlı grupların çoğu Mart itibarıyla etkisiz hale getirildiği…" belirtilmekte ve "Bu çatışmalarda 2.418 subay ve erat öldürüldü, teslim olan 8.646 subay ve erat esir kamplarına teslim edildi." denilmektedir. Yine Sovyet Don Cephesi Karargâhı'nın 5 Şubat 1943 tarihli raporunda "64. Ordu daha önce işgal edilmiş olan bölgede düzene girdiği belirtilmekte ve Ordu birimlerinin yerleşimi önceki raporda belirtildiği gibi olduğu ifade edildikten sonra "38. Motorize Tugay kesimindeki bir bodrumda 18 silahlı SS bulunmuştur. Teslim olmayı red eden bu Alman kuvveti imha edilmiştir." denilmektedir. Teslim olan 91 bin Alman askerinden sadece 5 bini savaş sonrasında ülkelerine dönebildi. Büyük bir bölümü tutsak kamplarında ortaya çıkan salgın hastalıklarda (özellikle Tifüs salgınında) yaşamını yitirdi. Aynı yılın Mart ayında bu hastalıktan 40 bin Alman askeri ölmüştü. Az sayıda üst rütbeli subay Moskova'ya götürüldü ve propaganda amaçları yönünde kullanıldı. Bunlardan bazıları Özgür Almanya Ulusal Komitesi'ne katılmıştır. Bu organizasyon, Nazi Partisi'nin iktidara gelişi sırasında Almanya'dan kaçan Alman Komünist Partisi üyelerince kurulmuştu. Mareşal Paulus'un da aralarında bulunduğu bazı üst rütbeli Alman subayları, çeşitli yollarla Alman askerlerine ulaştırılacak olan Hitler karşıtı bir bildirinin altına imza attılar. Paulus, 1952 yılına kadar Sovyetler Birliği'nde yaşadı. Daha sonra Doğu Almanya'da kalan Dresden'de taşındı. Burada Stalingrad'daki kararlarını savunması ve Avrupa için savaş sonrası için en iyi umudun komünizm olduğunu söylemesiyle kendinden söz ettirdi. General von Seydlitz, Stalingrad'da sağ kurtulan askerlerle Hitler karşıtı bir ordu kurulmasını önermiştir. Ancak Sovyet yönetimince bu öneri kabul edilmedi. Stalingrad'da sağ kalanların sonuncusu olarak iade edildi. Dönemin Alman Şansölyesi Konrad Adenauer'in Politbüro'ya yaptığı bir çağrı üzerine 1955 yılında ülkesine iade edildi. Kayıplar Çeşitli kaynaklarda Mihver kuvvetlerin, ölü, hizmet dışı ve tutsak olarak toplam kayıpları 500 bin ila 850 bin arasında gösterilmektedir. Savaş esirlerinin de (27 bini ilk haftalar içinde olmak üzere) çoğunluğu esir kamplarında 1943 - 1955 tarihleri arasında ölmüş, sağ kalan 5 bin tutsak, savaştan sonra 1955 yılına kadar yayılan bir zaman dilimi içinde ülkelerine dönmüştür. Arşiv kayıtlarına göre Kızıl Ordu toplam kayıpları 1.129.619'dur. Bu rakamın 478.741'i ölü ve kayıp, 650.878'i ise yaralıdır. Bu rakamlar tüm Stalingrad bölgesi içindir, kent içindeki çatışmalarda 750 bin Kızıl Ordu askeri öldü, yaralandı ya da tutsak edildi. Genel kabul gören yaklaşım, 1.7 - 2 milyon arası Mihver ve Sovyet askerinin "kayıp" olduğu yönündedir. Başlangıçtaki Alman hava akınlarında ölen sivil sayısı konusunda verilen rakamlar çelişkilidir, 955'le 40 bin arasında değişir. Bu, kent içinde ve banliyölerindeki hava akınlarının ilk haftası için verilen rakam olup, kent dışında kaç sivilin öldüğüne dair herhangi bir rakam yoktur. Stalingrad'da imha edilen Alman 6. Ordusu yeniden teşkil edilip Kursk Muharebesi'ne katıldı. Fakat hiçbir zaman eski gücünde olmadı. Stalingrad savunmasında kadınlar da etkin rol almışlardır. Savaşın başında Stalingrad bölgesinde askeri ya da tıbbi eğitimini tamamlamış ve savaşta hizmet veren 75 bin kadın ve genç kız vardı.[106] Uçaksavar bataryalarının pek çoğunda bu kadın savaşçılar görev almıştır. Hatta bazı uçaksavar bataryalarının tüm personeli bu kadın ya da genç kızlardı. Stalingrad'da görev yapan üç hava alayı tümüyle kadınlardan kuruluydu. Sovyet hemşireleri yaralı askerlere ateş altında ilk yardımda bulundukları gibi son derece tehlikeli bir iş olan yaralıları ateş altında sargı yerlerine taşımada da etkin rol aldılar. Yine birçok kadın telsiz ya da telefon operatörü olarak çalıştı. Ateş altındaki komuta yerlerinde de çalışan bu personelden yaralanan ya da ölenler olmuştur. Kadınların genellikle piyade eğitimi yoktu. Bu yüzden daha çok makineli tüfekçi, havancı ve keşif eri olarak ateş hattında görev aldılar. Özellikle de keskin nişancı olanlar çatışmalara aktif olarak katıldılar. Diğer yandan Stalingrad Muharebesi sırasında gösterdikleri yiğitlikten dolayı üç kadın tank sürücüsü Sovyetler Birliği Kahramanlık Madalyası almıştır. Alman ordusu kuşatıldıktan sonra olağanüstü bir disiplin sergilemiştir. Bu ölçekte bir Alman birliğinin kuşatılması ilk kez oluyordu. Kuşatmanın devamında pek çok asker yetersiz beslenmeden dolayı ölmüştü. Ancak kuşatmanın son anlarına kadar disiplin korundu. General Paulus, Hitler'in bir yarma hareketi yapılmayacağı yönündeki emrine sonuna kadar uymuştur. Hitler, aralarında General von Manstein'ın da olduğu üst rütbeli pek çok generalin çabalarına karşın kararını değiştirmemişti. Mareşal Paulus, hava köprüsünün başarısız olduğunu ve Stalingrad'ın kaybedildiğini biliyordu. Askerlerin yaşamını kurtarmak için izin istedi fakat Hitler kabul etmedi ve onu mareşal rütbesine terfi ettirdi. Stalingrad Muharebesi'nde uğranılan yenilginin II. Dünya Savaşı'nda bir dönüm noktası olduğu kesindir. Bu yenilgi, Wehrmacht için neredeyse bir yıkımdı. Luftwaffe'nin kayıpları, zırhlı birliklerin ve Alman topçusunun uğradığı kayıplar bir yana, tek başına -en iyimser bakışla- yarım milyona yakın asker kaybı bile Wehrmacht'ın altından kalkamayacağı bir darbe oldu. Alman orduları artık Doğu Cephesi'nde büyük çaplı bir askerî operasyon yürütebilecek güçte değildir. Sonuçları ve devamı Mavi Durum'un başlarında son derece hızlı bir ilerleme sağlanmıştı. Bunun esas nedeni Sovyet ihtiyatlarını büyük bir bölümünün, Stalin'in esas Mihver taarruzunu Moskova yönünde bekliyor olmasıyla bu kesimde toplanmasıydı. Diğer yandan da İzyum bölgesinde girişilen Sovyet taarruzunda çok sayıda kuvvet kaybedilmiş olmasıydı. 1942 yaz genel taarruzunun harekât sahası cephenin güneyi olarak kararlaştırıldıktan sonra, bu operasyonlar için bölgeye mümkün olan en fazla gücün yığılması gerekirdi. Yüzyıllardır savaş kazanan generallerin izlediği "esas taarruz bölgesinde güçlü olmak" prensibine uyulmadı. Örneğin 11. Ordu'nun Doğu Cephesi'nin değişik bölgeyerine dağıtılması bu prensibe aykırıydı. Öte yandan cephenin güneyinde birbirinden ayrı iki operatif hedef belirlenmesi de harekâtı baştan itibaren zora sokmuştur. Kanatların, özellikle kuzey kanadın güvenliğinin, zayıf donanımlı müttefik ordularına bırakılması hem Alman hem de müttefik generalleri giderek daha fazla tedirgin etmeye başlamıştır. Aslında harekâtın başlarında kanatlarda Alman birlikleri de bulunmaktaydı. Ne var ki kent içindeki çatışmalar uzadıkça ve kayıplarla güç kaybettikçe, kanat savunmasından kent çatışmalarına kuvvet kaydırıldı. Kuvvetlerin iki operatif hedefe bölünmesi, kanat güvenliği için yeterli kuvvet ayıramamayı zaten zorunlu hale getirmişti. Üstelik Stalingrad'daki sokak çatışmaları için zaman zaman savunmadan kuvvet çekilmesi durumu daha vahim hale getirdi. Diğer yandan Kızıl Ordu, Ağustos ayı içinde Don Nehri kıyılarındaki kuvvetlerini yavaş yavaş takviye ediyordu. Ardından birkaç kısa ama şiddetli yoklama taarruzuyla cephenin durumu hakkında bilgilenmeye çalıştılar. Sonunda Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanı General Halder'le Hitler arasında, Eylül ayı boyunca sürecek gerginlikler su yüzüne çıkmıştır. Eylül sonunda General Halder, kanatlar güven altına alınmadan Stalingrad'daki muharebveye devam etmenin sorumluluğunu üstlenemeyeceğini açıkça ifade etmiştir. Stalingrad'da Mihver'in aldığı bu yenilgi, II. Dünya Savaşı Doğu Cephesi'ndeki (Moskova Muharebesi'nden sonraki) ikinci büyük yenilgi olmuştur. Stalingrad Muharebesi sırasında Alman Kara Kuvvetleri Kurmay Başkan yardımcısı olan General Blumentritt, yenilginin Almanya için ne ifade ettiğini, savaş sonrasında askeri tarihçi Liddell Hart'a çok açık biçimde özetlemiştir. Esasen bu denli büyük bir kaybın altından kalkamayacak kadar zayıflamıştık. Savaşın ibresi Almanya'nın aleyhine dönmüştü.General Westphal ise uğranılan yenilgi konusunda şunları yazmıştır. Almanya'nın tarihinde daha önceleri bu kadar büyük sayıda askerin bu denli korkunç bir akıbete uğradığı görülmemiştir.Stalingrad'da Alman 6. Ordusu'nun teslim olmasının ardından STAVKA, Satürn Harekâtı'nın uygulamasına geçmiştir. Satürn Harekâtı, esasen Alman Orduları'nın Stalingrad ve Kafkasya yönündeki taarruzlarına karşı öngörülen bir stratejinin ikinci parçasıdır. Uranüs Harekâtı ile STAVKA, Almanların Stalingrad'ı ele geçirme operasyonunu bertaraf etmiş, Satürn Harekâtı ile de, Kafkasya bölgesinde işgal edilen toprakları geri almayı ve General von Kleist'in bölgedeki birliklerini imha etmeyi hedeflemişlerdir. Küçük Satürn Harekâtı kısmen başarılı oldu, Alman birliklerini geri çekilmek zorunda bıraktı. Ancak General von Kleist'in, Mareşal von Manstein'ın da desteğiyle son derece başarılı bir şekilde geri çekilme operasyonları yürütmesiyle bu birlikler geri çekilmeyi başarmışlardır. Daha sonra Kızıl Ordu'nun Don üzerinden batı yönündeki ileri hareketleri ani bir karşı taarruzla (Üçüncü Harkov Muharebesi) önlenmişti. Bu muharebenin zaferi ardından Mihver, cephenin güney kesiminde 1943 yılı sonlarına kadar cepheyi sabitlemeyi başarmış, mevzilerini güçlendirmiştir. Ancak Sovyet savaş endüstrisi üretimini yüksek bir hızda sürdürüyordu. |
İçeriği Sosyalleştir |
Etiketler |
1942, ağustos, dünya, dönüm, muharebesi, noktası, savaşının, stalingrad, İkinci |
Şu anda bu konuyu görüntüleyen etkin kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 konuk) | |
|
|
|
|
ForumAdası, tüm hakları saklıdır. Kurucu: Jön TüRk Forum Sorumlusu: Zeze Geliştiriciler: Regex & Cry Tasarımcı: Mango
Powered by vBulletin® Version 3.8.6
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd. Altyapı bilgilerini okuduğunuz vBulletin yazılımı ForumAdası üzerinde lisanslı bir şekilde kullanılmaktadır. |
ForumAdası; internet ortamında kullanıcıların içerik üretmelerine, bu içeriklerin de önceden onaya tabi tutulmaksızın yayımlanabilmesine olanak sağlayan bir forum sitesidir. Forum siteleri, tıpkı sosyal medya ve interaktif sözlükler gibi 5651 sayılı kanunun 2. maddesinin 1. fıkrasının "m" bendine göre Yer Sağlayıcı olarak faaliyet göstermekte olan, hizmet ve içerikleri barındıran sistemleri sağlayan veya işleten platformdur. 5651 sayılı kanunun 5. maddesine göre yer sağlayıcı, yer sağladığı içeriği kontrol etmek veya hukuka aykırı bir faaliyetin söz konusu olup olmadığını araştırmakla yükümlü değildir. Başka bir deyişle ForumAdası üzerinden yapılan yazılı, görsel ya da işitsel paylaşımlardan doğabilecek yasal sorumluluk, mezkur içeriği paylaşan ForumAdası üyesi gerçek kişilere aittir. İlgili kanunun anılan maddesinin 2. fıkrasında da çok açık bir biçimde öngörüldüğü üzere; yer sağlayıcı, yer sağladığı hukuka aykırı içerikten, ceza sorumluluğu ile ilgili hükümler saklı kalmak kaydıyla, bu Kanunun 8 inci ve 9 uncu maddelerine göre haberdar edilmesi halinde ve teknik olarak imkân bulunduğu ölçüde hukuka aykırı içeriği yayından kaldırmakla yükümlüdür. Açıklanan hukuki dayanaklar temelinde, hak ihlâli iddiasında bulunan hak sahipleri İLETİŞİM linkinden yer sağlayıcı ForumAdası yöneticilerine ihtarda bulunarak bahse konu hususu tebliğ etmeleri halinde incelemeler yapılıp, en geç 2 gün içerisinde gerekli işlemler tesis edilecektir. 5101 sayılı yasayla degişik 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu gereğince ForumAdası üzerinde telif hakkı bulunan MP3, video vb. eserlerin paylaşımı T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından hak sahipliği verilmiş olan MÜ-YAP tarafindan yasaklanmış olup, yasal işlem olması halinde, paylaşan kişi ya da kişilerin bilgileri gerekli kurum ile paylaşılacaktır. |