ForumAdası Sözlük Her türlü şey, interaktif sözlüklerin formatı gözetilmek kaydıyla yorumlanabilir ve tanımlanabilir. En özgür sözlük! |
|
LinkBack | Seçenekler | Görüntüleme stilleri |
27 Mart 2023, 09:09 | #1 |
Kullanıcıların profil bilgileri ziyaretçilere gizlidir. |
öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran bilgiler
öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran bilgiler
uçaklar neden tibet’in üzerinden uçmaz?
flight radar uygulamasına bakarsanız dünya'nın her yerinde bir sürü uçak uçarken çin'in tibet bölgesinde hiç uçak olmadığını görürsünüz. peki uçaklar neden tibet'in üzerinden uçmaz? tibet'in üzerinden geçtiklerinde daha kısa süre gidebilecekken neden çevresini dolanırlar? aslında bu sorunun cevabı tibet için kullanılan "dünya'nın çatısı" benzetmesinde saklı. tibet deniz seviyesinden yüksekliği ortalama 5 bin metreyi bulan ve içerisinde dünya'nın en yüksek yeri everest tepesini barındıran bir coğrafya. peki bunun uçaklarla alakası ne? modern yolcu uçaklarının kabinleri basınçlandırılmış durumdadır. bu basınç sisteminde bir arıza meydana geldiğinde ilk etapta yolcuların nefes alıp verebilmesi için oksijen maskeleri devreye girer. ancak oksijen sisteminin kapasitesi ortalama olarak 15-20 dakika yeterlidir. bu yüzden kabin basınç sisteminde arıza meydana geldiğinde pilotlar uçağı 3 bin metre irtifaya çekmek zorundadır. tibet bölgesinin çoğu yerinde yükseklik 3 bin metrenin çok ama çok üstündedir. tibet'te acil bir durumda uçakların güvenle alçalabileceği bir ortam bulunmamaktadır. ayrıca çift motorlu uçaklarda motorlardan birisi arızalandığında uçakların güvenle uçabilmesi için belirli bir irtifaya inmeleri gerekir. tibet'in coğrafi yapısından dolayı bu ne yazık ki mümkün değildir. işte bu sebeplerden dolayı tibet’in üzerinden hiç uçak geçmez |
27 Mart 2023, 09:11 | #2 |
Kullanıcıların profil bilgileri ziyaretçilere gizlidir. |
Yanıt: öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran bilgiler
sıfır rakamı, insanlık tarihinde uzunca bir süre kullanılmamış. şimdiye baktığımızdaysa sıfır rakamı olmadan işlem yapılması olanaksız. peki sıfırı gerçekten harezmi mi buldu? ya da diğer bilinen olarak yunanlılar mı? bunu bulmak için yapılan birçok araştırma olmuş ve sonucunda sıfırı ne harezmi’nin ne de yunanlıların bulmadığı ortaya çıkmış. peki nasıl ve kimler tarafından bulunmuş?
cevabı aşağıda; asırlar önce insanlar gündelik hayatlarında hesaplamalar yapma ihtiyacı hissetti. önce hepimizin çokça yaptığı gibi parmaklar kullanıldı, bu yöntem büyük hesaplamalarda yeterli gelmedi ve insanlar bu değerler için şekiller üretmeye başladı. zamanla nicel kavramlar için de hesaplamalar gerekti ve bu işaretler bu durumda yetersiz kaldı ve sayı ve rakam kavramının doğmasına sebep oldu. aritmetikte büyük bir gelişme olarak görülen rakam kavramı ilk olarak mezopotamya ve mısır’da m.ö. 3000’lerde kullanılmış. ilk olarak 10 tabanlı hiyeroglif sayı sistemi kullanılmış. 10 tabanlı olduğu için de sıfıra gerek duyulmamış. babil döneminden sonra 60'lık sistem devreye girmiş. bu sistemde oldukça karmaşık bir dizilim varmış. şöyle ki 1 rakamı aynı zamanda 60 ve 60’ın katları şeklinde aynı rakamla gösteriliyormuş. örnek vermek gerekirse 1’i simgeleyen simgenin yanına yine 1 yazdığınızda bu hem 61 hem de 3601 olarak anlaşılıyormuş ve bu durum büyük karmaşalara yol açıyormuş. bu karmaşaya son vermek için simgeler arasına boşluk koyma fikri atılmış önce. yani simgeler arasında boşluk varsa bu 3601, yoksa 61 demek oluyormuş. ama bu yöntem her sayıda başarıya ulaşmıyormuş. 7004 gibi bir sayıyı ifade etmek için bu yöntem yetkisiz kalıyormuş. işte bilindiğinin aksine sıfırın bulunuşu o zamanlara kadar dayanıyordu. bu sorunu çözmek için babiller m.ö. 700’lerde sıfır rakamını yer tutucu olarak kullanmaya başlamış. selökidler çağında bu yöntem daha çok kulanılmaya başlanmış. bizim şimdi kullandığımızın aksine rakamların sonuna değil aralarda yer tutsun diye kullanıyormuş. sonrasında bu yöntem antik yunanlılara geçmiş ancak yunanlılar da sıfırı sayı olarak kullanmamış. matematikte bu kadar başarılı olmalarına karşın sıfırı rakam olarak kullanmamalarının nedeni, geometrik olarak ilerlemiş olmalarıdır. bazı belgelere göre yunanlı astronom batlamyus meşhur eseri almagest’te babil’lerin 60’lık sistemini kullanmasına rağmen sıfırı yine rakam olarak kullanmamış. elementler adlı eser bile sayı teorisine ait bir kitap olmasına rağmen burada bile sıfır rakam olarak kullanılmamış. bunun sebebi; yunan matematikçilerin sayıları, çizgilerin uzunlukları ile ifade etmeleriymiş. yani sayılar matematikçiler tarafından değil tüccarlar tarafından kullanıldığı için böyle bir karmaşıklığa tüccarlar da gerek duymamış ve sıfır rakamına gerek duyulmamış. sıfırın rakam olarak ilk kullanıldığı yer hint metinleri olmuş. bakhshali yazıtlarında sıfır, ondalık sistemle birlikte rakam olarak kullanılmış. ikinci olarak sanskrit dilinde evrenin parçaları isimli bir kitapta rakam ibaresiyle yer almış. sıfırın işlemlere dahil edildiği ilk yer m.s. 628 yılında brahmagupta tarafından olmuş. brahmasphutasiddhanta isimli eserinde sıfırla yapılacak işlemleri dahi anlatmış. hintli matematikçiler sıfırı yer tutucu yerine rakam olarak kullanan ilk insanlarmış. ayrıca sıfırı aritmetik işlemlerde kullanmayı başarmışlardır. sanskrit dilinde sıfır için bir çok ifade kullanılmış. bunların en meşhur shunya yani boşluk’tur. bu kelime arapçada sifr, latincede zephyrum , ispanyolcada cifre ve italyancada zefiro olarak kullanılmış. sıfırın batı’ya geçişi müslümanlar tarafından olmuş. bu yüzden sıfırı bulan kişi olarak hep harezmi bilinir ancak bu yanlış bir bilgidir. harezmi, bu bilgiyi batı’ya aktaran ilk kişidir. islam dünyasında matematiğe büyük önem verilirdi. ebced rakamları çokça bilinen bir rakam sistemiymiş ancak kendini yetiştiren matematikçiler ebced yerine hint rakamlarını kullanmaya başlamış. hesaplamalarda büyük kolaylık sağladığı için bu rakamlar, ebced rakamları yerine daha çok kullanılmaya başlanmış. bu yönteme hesab-ı hindi adı verilmiş. bu yöntem batı dünyasında büyük ses getirmiş ve bu rakamlar batı’ya arap rakamları adıyla geçmiş. bunda harezmi’nin hint hesabı adlı eserinin büyük katkısı olmuş. ancak bu eserin aslı kayıp olduğu için latince tercümesi olan hint rakamları hakkında isimli bir tercümesiyle günümüze ulaşmış. harezmi bu eserinde sıfırın önemini, kullanılma kolaylığını ve hesap sistemi yerine hint hesap ve rakam sisteminin büyük kolaylıklar sağladığına değinmiş. batı dünyası sıfırın kullanım alanını ve kolaylığını harezminin bu eseri sayesinde öğrenmiş. hatta bu eserde şöyle bir ifade yer almış; “ çıkarma işleminde hiçbir şey kalmadığında küçük bir yuvarlak yaz ki o yer boş kalmamış olsun. bu küçük yuvarlak bir konum işgal etmek zorundadır.” işte bu gelişmeleri batıya öğreten kişi harezmi’dir. bu gelişmelerin batı’da yaygınlaşmasını sağlayan kişiyse leonardo fibanocci’dir. islam dünyasında olan gelişmeleri batı’ya aktaran kişi olarak bilinir. hatta söylentiye göre fibanocci bir arap ustasıyla aritmetik sistemini incelemiş ve arap sisteminin roma sayılarından üstün olduğuna ikna olup bunu batı’ya aktarmış ve batının da bu konuda ikna olmasını sağlamış. kısacası sıfırın bulunması, matematiğe olan katkılarının gelişiminin aşaması bu şekildedir. sıfırı harezmi bulmamıştır. şimdi kullanılan rakamlar da bilinenin aksine arap rakamları değil ghubar denilen batı arapların buluşudur. kaynak: [Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!] bilim ve ütopya |
27 Mart 2023, 09:13 | #3 |
Kullanıcıların profil bilgileri ziyaretçilere gizlidir. |
Yanıt: öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran bilgiler
*insan tükürüğü normal suyun üç katı kaynama noktasına sahiptir. edit : 1 23 4 5 50 tane kaynak gösterebilirim bu şekilde . hem türkçe hem yabancı kaynak. 300 derece değil t = ikm formülünden gidersek t = (2) (0.512) (0.154) = yaklaşık 0.16 derece yapar ve bu da 3 katı oluyor. bugün hava "0" derece yarın 2 katı soğuk olursa yarın hava kaç derece olur gibi.
*dünya üzerinde 1 insana benzeyen 7184 kişi vardır. *pteronofobi az bilinen bir fobidir. tüyle gıdıklanma korkusu anlamına gelir. *domuzlar yapısı gereği gökyüzüne bakamaz. *kadınlar ve erkekler aynı duyguları yaşarlar, ancak kadınlar bunu daha fazla gösterdiği için farklı hissettiklerini düşünürüz. *cuma günü, tüm dünyada mutluluğu %11 arttırır. *bir insan yalan söylemeye 4 yaşında öğrenir. *bilimsel bir çalışmaya göre; çok güzel kadınların erkeklerde şapşal davranışlar sergilettiğini doğrulamıştır. *başınızı duvara çarpmak, saatte 150 kalori yaktırır. *suaygırları üzüldüğünde, terleri kırmızı olur. *muzlar güneşe doğru büyüdüğü için yamuktur. *pazartesi günü kalp krizi gerçekleşmesi daha olasıdır. *etrafınızda bir şarkı duyduğunuzda dilinize dolanma oranı %91'dir. *kalp atışı dinlenen müziğin ritmine göre değişir. *öpüşmek dakikada 6.4 kalori yaktırır. *15 dakikalık kahkaha 2 saatlik uykunun sağladığı yarara eşittir. |
27 Mart 2023, 09:15 | #4 |
Kullanıcıların profil bilgileri ziyaretçilere gizlidir. |
Yanıt: öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran bilgiler
dünya üzerinde en çok kişinin kullandığı alfabe olan latin alfabesinin bazı harfleriyle ilgili garip bir durum dikkatinizi çekmiş olabilir. bazı harflerin büyük ve küçük halleri aynıyken, bazılarınınki tamamen farklıdır. örnek olarak a, b, e gibi harflerin küçük halleri büyük hallerinden çok farklı görünüme sahiptir.
peki ama neden bazı küçük harflerin sadece o harfin küçük hali olmak yerine tamamen farklı bir harf haline geldiklerini hiç merak ettiniz mi? bu sorunun cevabını bulmak için roma imparatorluğuna ve yaklaşık 3 bin yıl kadar öncesine gitmek gerekiyor. latin alfabesi ilk oluşmaya başladığı zaman harfleri şimdi olduğundan biraz daha farklıydı ve sadece büyük harflerle yazılıyordu. yazılar kağıt yerine genellikle taş sütunlara oyuluyordu ya da fırçayla boyanıyordu. roma imparatorluğu döneminde savaş kazanıldığı zaman o şehre zafer sütunları dikilirdi ve bu sütunların üzerinde latin alfabesi ile yazılmış yazılar bulunurdu. hatta bu sütunlardan birkaç tanesi de istanbul’da bulunur, örneğin çemberlitaş olarak bilinen sütun roma döneminde dikilmiş olan bir zafer sütunudur. o dönemlerde keskin çizgi ve köşelere sahip olan büyük harfleri taşların üzerine oymak kolaydı, ancak ilerleyen zamanlarda papirüs yani kağıt kullanımı arttıkça bu harfleri kağıda aktarmak hiç de kolay olmayacaktı. antik roma devleti döneminde kayıt altında tutulması gereken bilgileri yazan katipler, sürekli olarak elle yazı yazıyorlardı. üstelik romalı katiplerin o dönemde yazılarını rahatça yazabilecekleri tuşlu bir daktiloları yoktu, hatta daktilo bir kenara dursun, yazılarını ağaç gövdesinden yapılma bir kamışı mürekkebe batırarak yazmak zorundaydılar. katipler her gün yüzlerce sayfayı elle yazıyorlardı ve bunu yaparken o dönem çok zor üretilen ve çok değerli olan parşömenleri istedikleri gibi kullanamazlardı, yani yazı yazarken neredeyse hiç hata yapmamak zorundaydılar. işte antik roma katipleri her gün bu yorucu ve zor işle uğraşıyorlardı. roma devleti’nde kullanılan latin alfabesi, yani şu an bizim de kullanmakta olduğumuz alfabe, en başlarda sadece büyük harflerden oluşuyordu. ancak zaman geçtikçe yazmayı kolaylaştırmak adına büyük harfler küçülmeye başladı ve yerini küçük harflere bıraktı. artık harflerin büyük ve küçük halleri olmak üzere iki halleri oluşmuştu ve büyük harfler önemli yazılar hariç pek kullanılmıyordu. bu sayede elle yazı yazı yazmayı kolaylaştırmak adına küçük ve büyük harfler ortaya çıkmış oldu. harflerin daha kolay ve hızlı yazabilmek için küçültülmesi mantıklı, peki ama neden sadece küçültmek yerine bazı harfler tamamen farklı bir görünüm kazanmıştı? roma imparatorluğu, gittikçe daha fazla genişledi ve birçok milletin yaşadığı bölgelere yayıldı. bu yüzden kültürüne ve diline birçok başka kültürün etkisi olmaya başlamıştı. zamanla yunan ya da kiril alfabesi gibi başka dillerin alfabelerinden latin alfabesine harf geçişleri olmaya başladı, a, b, z, y gibi bazı harfler yunan alfabesinden alınarak latin alfabesine dahil edildi. bu değişikliklerin yanında, roma devletinde görev yapan katipler harfleri ayrı ayrı yazmak yerine kalemi kağıttan hiç kaldırmadan bitişik şekilde yazmaya başlamışlardı ve bugün el yazısı olarak bildiğimiz yazı stili ortaya çıkmıştı, bu sayede yazılar çok daha hızlı yazılıyordu ancak tüm harfler bu şekilde yazmaya uygun değillerdi, bu yüzden bazı harfler zamanla bitişik şekilde yazılmaya uygun hale getirildi. örneğin a harfini yazarken kalemi 3 defa kağıtan kaldırmak ve 3 tane düz çizgi çizmek gerekiyordu, bu yüzden katipler küçük a harfini değiştirip yuvarlak hatlara sahip ve kalemi kağıttan ayırmadan yazılabilen yeni bir a harfi oluşturdular. tabi ki tüm bunlar bir anda olmadı, yıllar içinde diller de tıpkı canlı varlıklar gibi doğuyorlardı ve gelişiyorlardı, latin alfabesini oluşturan harfler de bu yaşam döngüsü sırasında insanların ihtiyaçlarına göre değişiklikler yaşamıştı. |
27 Mart 2023, 09:17 | #5 |
Kullanıcıların profil bilgileri ziyaretçilere gizlidir. |
Yanıt: öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran bilgiler
osmanlı’dan new york’a uzanan öykü: özgürlük heykeli
new york denildiğinde hiç şüphesiz her birimizin aklına ilk olarak özgürlük heykeli gelir. 1880’li yıllarda inşa edilen, şehrin ve ülkenin sembolü haline gelen bu heykel, geçmişte osmanlı toprağı olan mısır için yapılmıştı. yapımı için gerekli olan ücretin bizzat abdülaziz tarafından ödendiği bu heykel, bundan tam 133 yıl önce bugün fransa’dan new york’a götürüldü. bugün, new york'un en büyük sembolü haline gelen özgürlük heykeli'nin öyküsü, bundan yaklaşık 140 yıl öncesine dayanıyor. manhattan'da, gökdelenler ve şehrin hemen önündeki adada yükselen, kaidesiyle birlikte tam 93 metrelik bu heykel, sadece bir şehrin değil tüm ülkenin de sembolü haline gelmiş durumda. peki, bu heykelin new york için değil; o yıllarda türk toprağı olan mısır için hazırlandığını biliyor muyuz? ingiltere ve fransa'yı harekete geçiren proje 19'uncu yüzyılda osmanlı imparatorluğu'nun toprağı olan mısır, yüzyılın ilk yıllarından itibaren kavalalı mehmed ali paşa'nın soyundan gelen "hıdiv" unvanlı valiler tarafından idare ediliyordu ve içişlerinde neredeyse bağımsız hale gelmişlerdi. mısır valileri, sadece yabancı memleketlerle imzaladıkları anlaşmalarla mali protokolleri padişaha tasdik ettirmekle yükümlüydüler ve istanbul, bu gibi talepleri genellikle yerine getiriyordu. mısır valisi said paşa'nın fransız mühendis ferdinand de lesseps'e 1854'te hazırlattığı ve akdeniz ile kızıldeniz'i birbirine bağlayacak olan süveyş kanalı projesi, onaylaması için dönemin osmanlı sultanı abdülaziz'e sunulmuştu. abdülaziz 12 yıl boyunca projeyi onaylamadı bu projenin arkasında fransa vardı ancak ingiltere, akdeniz'deki ve hindistan'daki hâkimiyetini sona erdirebilecek olan böyle bir hazırlığa karşı çıkıyor ve zamanın hükümdarı sultan abdülaziz'i, projeyi reddetmesi için devamlı bir baskı altında tutuyordu. murat bardakçı'nın kaleme aldığı bir yazıya göre said paşa, istanbul'un tasdikini beklemeden, 1854'ün 30 kasım'ında fransız mühendise projenin hayata geçirilmesi için gerekli şirketin kurulması iznini verdi. fransız sermayesiyle kurulan şirketin hisse senetlerinin tamamı satılınca ingiltere, sultan abdülaziz'e daha fazla baskı yapmaya başladı ve hükümdar, bu projeyi 12 yıl boyunca onaylamadı. mısır'a hayat katacak kanal mısır tarafı ise, istanbul'un tasdiki gelmeden işe başladı ancak said paşa 1863'te vefat etti. yerine geçen ismail paşa ise fransız değil, ingiliz taraftarıydı. bu yüzden iktidarının ilk yıllarında projeye gereken önemi vermedi ama daha sonraki senelerde kanal'ın mısır'a nasıl bir hayati değişiklik getireceğini fark edince o da işe dört elle sarıldı. kazılar neredeyse tamamlanmak üzereyken fransız hükümeti, sultan abdülaziz'e ingilizlerden daha fazla baskı yapmaya başladı. sultan abdülaziz, 1866'nın 19 mart'ında yayınladığı fermanla kanal'a izin verdi, kanal şirketi ile said ve ismail paşalar arasında varılan anlaşmaları onayladı, üstelik mısır'ın kanal inşaatı için yaptığı dış borçları da devlet garantisi altına aldı ve kendisi de kanal şirketi'nin hisselerine oldukça yüksek bir meblağ yatırdı. "asya'nın ışığı mısır'dan gelir" said paşa ile kanalın mühendisi olan ferdinand de lesseps arasında 1854'te varılan anlaşmanın ilginç bir maddesi vardı: kanal'ın akdeniz'e açıldığı yere dev bir heykel dikilecekti. heykel, firavunlar zamanının giysilerine bürünmüş bir kadın şeklinde olacak ve elinde "asya'nın ışığının mısır'dan geldiğini" sembolize eden bir meşale tutacaktı. sultan abdülaziz'in ödediği paralar arasında yapılacak olan heykelin masraflarının bir bölümü de vardı. paşa ve mühendis, eseri fransa'nın tanınmış heykeltıraşlarından olan frederic auguste bartholdi'ye sipariş ettiler, hatta bir hayli avans da ödendi ve bartholdi işe başladı. "müslüman ülkede bu heykel hoşnutsuzluk yaratır" dikileceği yerde monte edilecek şekilde parçalar halinde hazırlanan heykel birkaç sene sonra tamamlanmış, kanalın akdeniz'e açıldığı yerde birkaç hafta içerisinde yerleştirilebilecek hale getirilmiş ve marsilya'dan bir gemi ile mısır'a nakledilmesinin hazırlıklarına bile girişilmişti. ancak, said paşa'dan sonra mısır'ın başına geçen ismail paşa, müslüman bir memlekette böylesine büyük bir heykelin dikilmesinin halk arasında hoşnutsuzluk yaratacağını düşündü ve mühendis ferdinand de lesseps'e, heykelin mısır'a getirilmemesi talimatını verdi. mühendisin paşa'yı ikna çabaları neticesiz kaldı. süveyş kanalı 1869 kasım'ında dünyanın dört bir tarafından gelen davetlilerin katıldığı büyük ama "heykelsiz" törenlerle açıldı. bartholdi'nin eseri ise, mısır'da bu yaşananlardan sonra paris'te bir depoya kondu. o yıllarda dünyanın bir başka tarafında, fransa ile amerika birleşik devletleri arasında büyük bir muhabbet yaşanıyor ve taraflar birbirlerine jest üstüne jest yapıyorlardı. heykel, amerika yolunda paris'te kurulan fransız-amerikan dostluk grubunun lideri olan edouard rene lefebvre de laboulaye, fransız hükümeti'ni amerikalıların fransa'nın dostluğunu daima hatırlamaları için bir hediye gönderilmesi konusunda ikna etti ve hediyenin devasa bir heykel olması kararlaştırıldı. heykel bir elinde hukuku simgeleyen bir kitap tutacak, diğer elinde de "dünyayı aydınlatan özgürlüğün sembolü" olan bir meşale taşıyacaktı. sipariş yine aynı heykeltıraşa, frederic auguste bartholdi'ye verildi. bartholdi'nin eseri zaten hazırdı, senelerden beri bir depoda beklemedeydi ve tek eksiği üst kısmında, yani elleriyle kollarında ve yüzünde bazı değişiklikler yapılmasıydı. eıffel'in mühendisiyle birlikte çalıştı amerikalılar heykelin new york'un hemen girişinde bulunan ufak adalardan birine yerleştirilmesine karar verdiler. bartholdi, kaidenin yerini görmek için new york'a gitti ve paris'e dönüşünde yeniden işe başladı. bakır ve çelikten yaptığı heykelin mühendisliği ilgilendiren taraflarını paris'e kendi adıyla anılan bir kule dikmiş olan gustave eiffel ile beraberce çalışarak tamamladı ve 1884 haziran'ın ilk günlerinde eserini fransız hükümetine teslim etti. bartholdi heykelin yüzünü tamamen değiştirmiş ve metale annesi charlotte'in siluetini işlemişti. birbirine monte edilecek şekilde yapılmış 350 parçadan oluşan heykel bir gemiye yüklendi ve new york'a ulaştı. bartholdi, new york'a yanına süveyş kanalı'nın mühendisi ve heykelin fikir babası olan ferdinand de lesseps'i de alarak gitti ve 1886'nın 25 ekim'inde yapılan törende eserin açılışını bizzat yaptı. |
10 Eylül 2024, 19:31 | #6 |
Beklenen Barbar
Kullanıcıların profil bilgileri ziyaretçilere gizlidir.
|
Yanıt: öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran bilgiler
Ömer Hayyam'ın üç bilinmeyenli denklemler üzerinde çalışırken bilinmeze arapça "şey" adını vermesi ve endülüs'ü emevilerden devralan ispanyolların "şey"i "xay"e çevirmesi.
Zamanla sadece ilk harf olan x'in kullanılması.. . . . . To view links or images in signatures your post count must be 10 or greater. You currently have 0 posts. Burası, yüzyıl ara verse bile ata binince ne yöne gideceğini unutmamış olanların ülkesi...
|
İçeriği Sosyalleştir |
Etiketler |
bilgiler, Çıkaran, iki, katına, ufku, öğrenildiğinde |
Şu anda bu konuyu görüntüleyen etkin kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 konuk) | |
|
|
|
|
ForumAdası, tüm hakları saklıdır. Kurucu: Jön TüRk Forum Sorumlusu: Zeze Geliştiriciler: Regex & Cry Tasarımcı: Mango
Powered by vBulletin® Version 3.8.6
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd. Altyapı bilgilerini okuduğunuz vBulletin yazılımı ForumAdası üzerinde lisanslı bir şekilde kullanılmaktadır. |
ForumAdası; internet ortamında kullanıcıların içerik üretmelerine, bu içeriklerin de önceden onaya tabi tutulmaksızın yayımlanabilmesine olanak sağlayan bir forum sitesidir. Forum siteleri, tıpkı sosyal medya ve interaktif sözlükler gibi 5651 sayılı kanunun 2. maddesinin 1. fıkrasının "m" bendine göre Yer Sağlayıcı olarak faaliyet göstermekte olan, hizmet ve içerikleri barındıran sistemleri sağlayan veya işleten platformdur. 5651 sayılı kanunun 5. maddesine göre yer sağlayıcı, yer sağladığı içeriği kontrol etmek veya hukuka aykırı bir faaliyetin söz konusu olup olmadığını araştırmakla yükümlü değildir. Başka bir deyişle ForumAdası üzerinden yapılan yazılı, görsel ya da işitsel paylaşımlardan doğabilecek yasal sorumluluk, mezkur içeriği paylaşan ForumAdası üyesi gerçek kişilere aittir. İlgili kanunun anılan maddesinin 2. fıkrasında da çok açık bir biçimde öngörüldüğü üzere; yer sağlayıcı, yer sağladığı hukuka aykırı içerikten, ceza sorumluluğu ile ilgili hükümler saklı kalmak kaydıyla, bu Kanunun 8 inci ve 9 uncu maddelerine göre haberdar edilmesi halinde ve teknik olarak imkân bulunduğu ölçüde hukuka aykırı içeriği yayından kaldırmakla yükümlüdür. Açıklanan hukuki dayanaklar temelinde, hak ihlâli iddiasında bulunan hak sahipleri İLETİŞİM linkinden yer sağlayıcı ForumAdası yöneticilerine ihtarda bulunarak bahse konu hususu tebliğ etmeleri halinde incelemeler yapılıp, en geç 2 gün içerisinde gerekli işlemler tesis edilecektir. 5101 sayılı yasayla degişik 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu gereğince ForumAdası üzerinde telif hakkı bulunan MP3, video vb. eserlerin paylaşımı T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından hak sahipliği verilmiş olan MÜ-YAP tarafindan yasaklanmış olup, yasal işlem olması halinde, paylaşan kişi ya da kişilerin bilgileri gerekli kurum ile paylaşılacaktır. |