10 Temmuz 2022, 18:24
|
#1
|
Kullanıcıların profil bilgileri ziyaretçilere gizlidir.
|
Tomris Uyar Sözleri
Tomris Uyar Sözleri
- Ölmeyecek kadar yaralıyım.
- Ne yapayım, yoksulluktan çok korkarım. Belki hep sınırında yaşadığımızdan.
- Yalnızlığıma katılabilirsin; yalnız soru sormayacaksın..
- Yırtına bozula düzelecek bu dünya ama biz yetişemeyeceğiz nasılsa.
- Ve gün boyunca bir daha karşılaşmamaya özen gösterecektik.
- Herkes yararları kullanıyor. Yararlar öylece kalsalar olmaz mı? Olmuyor.
- Şeytan diyor ki, çek kapıyı ya da ne bileyim evdeki bütün patlıcanları kızart gitsin, düşünme.
- Eskiden günler uzundu; kararında, tutumluydu.
- Konuştukça, söyleyemediklerimiz birikiyor.
- Yaz akşamlarının sessizliğine, eğrelti otlarının yabanıl kokusuna bırakmışlardı kendilerini.
- Kumarbazlığın en önemli özelliği, kazanma heyecanı, ucuza kapatma hırsına hiç benzemiyordu.
- Sevilmemeyi rahatça kaldırabiliyorsun da sevilmek zor geliyor sana. Sen de bunu anlamıyorsun.
- Bu çocukluğun var ya, hiç yitirme onu, bazıları yitirmezler. Sen öyle bir çocuğa benziyorsun. Korun.
- Bazen sessiz kalmak, Kırıldığını göstermenin en iyi yoludur.
- Seninle konuşmak, gergin bir ipte yürümeye benziyor artık. O kadar sertleşmişsin ki, bir rimelin akmasında bile suçlayıcı ipuçları arıyorsun.
- yine de bilmek başkaydı, iliklerinde duymak başka.
- İnsan önce renklerden başlamalı değişmeye.
- Konuşmak da tehlikelidir. İçte biriken sözcükleri boşaltmak. Hele konuşmayı bir kere unutmuşsan.
- Gece, bedeninden soyulmuş, boşalmış bir iç gömleğiydi. Herkesindi.
- Ben güzel şeyler duymak istiyorum demedim ki, sesini duymak istiyorum o kadar.
- Karşınızdakilerin söylediklerinizi unutmamalarını istiyorsanız sözcükleri insan psikolojisini gözeterek sıralamalısınız. Asker ya da sivil, genel olarak insan.
- Diyorum ki kişinin doğum tarihi pek önemli değil aslında, dünyaya gözlerini açmak daha önemli.
- Kırıklar zamanında onarılmadı mı büsbütün kırılıyor, durmadan kırılıyor.
- Değil mi ki kimse, yaşamın “inceliklerden örülmüş bir ağ” olduğuna inanmıyordu!
- Yaşadığım ülkede ferahlatıcı yazılar yazılabileceğine inanmıyorum.
- Biri geliyor, hayatımıza bir makas atıyor; o yaşadığımız bölüm, bütünün dışına düşüyor.
- Yaşamak, gitmek demek onun için. Yeryüzü, iki deniz arasında bir nokta demek, iki kent arasında bir istasyon.
- Konuştukça, söylemediklerimiz birikiyor.
- Her mektup kuraldışıdır, çünkü eksiktir, söylenmemiş kalır, deneycidir.
- Size gül getirecektim Şükran Hanım ama fazla laubali olur diye düşündüm. Zaten güle gül getirilmez.
- Belki bazı kişilikler kozasından çıkmak istemiyorlardır; o, ölüm kozası bile olsa. Kimin hakkı vardı kişiyi kozasından çıkartmaya?
- Yazarken dünyayı bir anlığına değiştirebilirken, geçmişinizi bir santim yerinden oynatamıyorsunuz.
- Bana neyin daha iyi geldiğini bu kadar güvenle kestirebiliyorsan gözlerin niye yaşardı? Kovma zarafetinin bir parçası mı bu?
- Birbirimizden ne beklediğimizi bilirdik, buydu önemli olan, yeterdi. Dürtüklenmeyen, kendine dayalı bir şey. Saatlerce konuşmazdık da oda dolu kalırdı.
- Kadınların konuşmalarında bu özellik çok ilgimi çeker. O anlaşılmaz geçişler, bağlantısız sanılan, yaşamın özüne birdenbire inen saptanmalar. Bence kadınları en ağır koşullarda bile dayanıklı kılan bu konuşma biçimidir, yere sağlam basan bu dildir.
- Yani yoksulluk anlatılmaz be ablam. Yoksulluk yaşanır ancak.
- Günlerin tam içinde yaşayamayınca, olanlara akıl erdiremeyince, bunlarla oyalanıyoruz işte, kahve pişirmek, çay demlemek..
- Sevginin yalnızca bir duygu olmadığını, bilgi de gerektirdiğini kendimden biliyorum. Sevgi savurganlığım yüzünden habire su vererek çürüttüğüm kaktüsler hâlâ aklımda. Bir dostum ‘iyi ki akvaryumda balık beslemiyorsun’ demişti, ‘her halde havasız kalmalarına üzülür sudan çıkarırdın onları.
- Yüreğimde kesik bir güvercin kanat çırpıyor.
- Bir şeyin birdenbire yerinde olmaması, ama aynı tik takın sürüp gitmesiydi ölüm.
- Yazdan kalma giysiler dolaplara kaldırılırken, yazdan kalma duygular belleğin karanlık bölmelerine yerleştiriliyor.
- O deniz, o iki ihtiyar, kendisi, o ikindiyi hep birlikte bir daha yaşayamayacaklar. O an’ı. Gölge kalıcı.
- Kadife bir gece bu: başka türlü anlatamam sana. Sımsıkı sarıyor, yumuşacık. yalnızlığın bana, odalara, iş olsun diye boyadığım tırnaklarıma, eşyaya usulca sinişini izliyorum.
- Böyle yağışlı gecelerde, dışarıda sürüp giden mırıltı, içinin kargaşasını yatıştırır, onu yalnızlığından sıyırıp düşlere ya da gerçeklerin kaynaklarına sürüklerdi.
- Kent, daha kendi mevsiminin rengini bulamadı…Yazdan kalan giysiler dolaplara kaldırılırken, yazdan kalma duygular belleğin karanlık bölmelerine yerleştiriliyor.
- Bir ömre bir tek yaşamın az geldiğini bilirsiniz, bir yazarsanız.
- Asıl terk edilenin, terk eden olduğunu anlamıyor ki kimsecikler. Terk eder görünen, neşteri ortak yaraya batırabilendir; çünkü bu güç iş ona bırakılmıştır. Yitirdiklerini, yitireceklerini, çekeceği acıları bilse de gerekeni yapmak zorundadır, daha azla uzlaşmacı değildir.
- .İstemeye hakkım var mı bilmem ama seni yürekten ilgilendiren şeyleri, başkalarına anlatmaktan kaçınacağın şeyleri duymak isterdim. Anlat bana.
- “Unutma’ dedi ihtiyar demir kapıyı açarken, ‘Düşlerini kimseye emanet etmeyeceksin, kaptırmayacaksın!’
- Bana göre yapılmamış benim için düzenlenmemiş bir dünyada yaşıyorum, doğru…
- Sen uyuyordun, bilemezsin. Kaç sigara içiyorum üst üste, kaç eski gazete okuyorum ilânlarına kadar. Her sabah kaç bin güçlükle alışıyorum önümdeki güne, getireceklerine.
- Son aylarda -ya da yıllarda- sürekli bir bezginlik içindeydik. Hiçbir şey eskisi gibi olamayacakmış gibi, düzelmeyecekmiş gibi, önceleri katlandığımız, sonraları boyun eğdiğimiz şu bezginlik bile aynı kalmayacakmış gibi. Konuşmalarımız da umutsuzluk üstüneydi hep. Arasıra bir çıkış yapıyorduk belki ama onun parlaklığı da kapkara gökte bir iz bırakmıyordu tabii. Sürüncemedeydik.
- Bendeniz, bir sessiz film piyanisti gibi dışardan eşlik ettim olaylara.Hayat, büyük hesabıyla akıp giderken ben, karanlık odalarda, ince dökümlerle uğraştım. Ta gençliğimden başlayarak. Sizin gibi gençlerin bu gün iki saniyede elde edebildiği ortalamaları bulayım diye günlerce güneşe çıkmadım, çevreme karşı dalgınlaştım, sevdiklerimi görmedim, günah işledim.
- Tenekeye hanımeli ektim, toprağı az geldi. Bakalım… Çiçekleri tanımıyorum pek, adlarını bile doğru dürüst bilmiyorum. Ama açsınlar istiyorum, gözümün önünde serpilsinler, balkonu sarsınlar: o zaman tanıyabilirim ancak, tanışırız.
|
|
Alıntı
|