Forum Logo  

Anasayfa Forum Duyuruları Yönetim İletişim
 -
Geri Git   ForumAdasi.Com > Kültür ve Sanat > Tarihte Bugün > Önemli Günler ve Haftalar

Önemli Günler ve Haftalar Türkiye'de ve Dünyada kutlanan önemli gün ve haftalar ile milli bayramların anlam ve önemine dair bilgilerin yer aldığı bölüm.


21 Mart Nevruz Bayramı ile ilgili Bilgi ve Yazılar

Türkiye'de ve Dünyada kutlanan önemli gün ve haftalar ile milli bayramların anlam ve önemine dair bilgilerin yer aldığı bölüm.


Kullanıcı Etiket Listesi

Yeni Konu Yeni Cevap
 
LinkBack Seçenekler Görüntüleme stilleri
Alt 21 Mart 2023, 21:31   #1
Çevrimdışı
Zeze - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Kullanıcıların profil bilgileri ziyaretçilere gizlidir.
Standart 21 Mart Nevruz Bayramı ile ilgili Bilgi ve Yazılar

21 Mart Nevruz Bayramı ile ilgili Bilgi ve Yazılar

TÜRK DÜNYASINDA NEVRUZ BAYRAMI KUTLAMALARI

Türk Dünyasında Nevruz kutlamalarının içeriği ve ifade ettiği simgesel anlatım hemen hemen aynıdır. Fark yalnızca, çok geniş Türk dili konuşulan coğrafyada bayram kutlamalarının çeşitli uygulamalarında ortaya çıkar. Sözgelimi Azerbaycan' da Nevruz Bayramı yaklaştığında onun kutlanılması hazırlıklarına başlanır. 21 Mart'tan önceki haftanın son Çarşamba günü de özel Nevruz Arifesi olarak kutlanır. Ayın 21'inden başlayarak 3 gün bayram edilir. Genel törenler ise Nevruz Arifesi Çarşamba gününden başlar: Kosa-kosa, Papak Atma, Anabala, Diredöyme gibi ilginç halk oyunları vb. oynanır. Evlerden hediyeler alabilmek için kapıdan veya bacadan torba atmak veya şal sallamak, ateşin üzerinden atlamak, yumurta boyamak veya tokuşturmak, yeşil semeni, yani cücertilmiş buğday vb. Nevruz Bayramında ve önceki Çarşamba günlerinde yapılan Nevruz geleneklerindendir. Azerbaycan'da kutlanılan Nevruz Bayramlarında bir başka görülmeye değer olaylardan biri de Nevruz sofrasıdır. Nevruz sofrasında ne olmaz ki? Azerbaycan mutfağının en güzel yemekleri. Özellikle de pilavları! Parça döşeme pilav, Levengi pilavı vb. Aynı zamanda çeşitli baklavalar, şeker bura, şeker çöreği, şor goğalı, bayram sofralarını, kent ve kasabalarda gezi ve dinlenme yerlerindeki köşkleri, mağaza vitrinlerini bile süsler.

Nevruz Bayramı Kazaklarda 21 Mart'tan itibaren büyük bir coşkuyla kutlanır. Nevruz'dan önce evler temizlenir, herkes en iyi elbiselerini giyer, koyun, sığır, deve ve at keser. Büyük kazanlarda köce (katı peynir, buğday, darı gibi yedi çeşit gıdadan oluşan çorba) adı verilen Nevruz çorbası içilir. Kökpar (Gök Börü oyunu), kız kuvuv (Kızın erkeği kovalaması oyunu), böyge (At yarışı), güreş, canbı almak, gümüş almak vb. sportif ve halk oyunları oynanır.

Nevruz Bayramından beş altı gün önce, her Türkmen ailesi eşyalarını dışarı çıkarıp temizleyerek hazırlığa başlar. Evlerdeki temizlik insanlarda da görülür. Yeni yılı temiz karşılamak için yıkanmak da şarttır. Bir başka hazırlık da, yeni yılı yeni giysi ile karşılamaya yöneliktir. Eğer dikkat ederseniz, Türk halkları içerisinde kendi milli giysileriyle en fazla farklılık gösteren de Türkmenlerdir. Burada rahmetli Türkmen profesörü dostum Kumman Sarıyev'in bir özdeyişini söylemeden edemiyorum. Rahmetli biz bir araya gelince hep şöyle derdi: "Azerbaycanlıların dili, Türkmenlerin giysisi, Özbeklerin takkesi."

Özbeklerde Nevruz sofrasına "s" harfi ile başlayan yedi tür yemek koyma geleneği vardır. Bu bayram yemekleri; "samsa, sebzi, seb, sümelek, sedana, sevyağ ve süt"ten oluşur. Yine bu sofraya "s" harfi ile başlayan yedi tür baharat koymak şarttır. Bunlar; "sebzi, sepand (taşbagatal), sib (elma), sir (sarımsak, piyaz), sirke, seter (taşçöp), sumah (tatum)" tohumlarından çıkan baharattır. Nevruz Bayramı kutlamalarında, Özbeklerde ve Uygurlarda en çok ilgi çeken Nevruz sofrasının zenginliği, çeşitli yemekve tatlıların hazır bulunmasıdır. Bu ise düşüncemize göre erken yerleşik Türk kültürünün bir belirtisi olsa gerek.

İşte, halkların büyük göçünden önceki erken göçebe yerleşik Türk kültürünü oluşturan tüm unsurlar (Atla oynanan çeşitli sportif oyunlar, dilek bildirmeye bağlı olan en eski gelenekler, renkler ve onların anlamlan vb.) ve İslamiyet'in kabulünden sonraki genel Türk mutfağı ve halk tiyatrosu oyunları ve büyük Avrasya coğrafyasındaki insanların yaşamsal geleneklerinin her sene Nevruz'da canlandırılması; Nevruz'un bir halk bayram düzeyinde bütün Türk Dünyasınsa büyük bir coşku ile kutlanmasının temel nedenidir. Bundan başka ifade kullanım unsurları erken göçebe yerleşik kültürünün yanı sıra, İlk Türk Ön Türk mitolojisine kadar uzanan Nevruz kutlamalarındaki temel bayram simgelerinin renklerine de bir dikkat edin: Yeşil semeni, kırmızı boyanmış yumurta, çeşitli kırmızı, sarı, mavi giysiler vb. İşte kımızı, sarı, yeşil, mavi ve beyaz gibi renklerin anlam ve görüşlerinin bugün şu veya bu biçimde bağımsız Türk Cumhuriyetleri bayraklarına yansıması da Nevruz' un bütün dünya Türklerinin bayramı olduğunu ifade eden tipik bir örnektir.


  Alıntı
Alt 21 Mart 2023, 21:32   #2
Çevrimdışı
Zeze - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Kullanıcıların profil bilgileri ziyaretçilere gizlidir.
Standart Yanıt: 21 Mart Nevruz Bayramı ile ilgili Bilgi ve Yazılar

TÜRK KÜLTÜRÜNDE NEVRUZ BAYRAMI

Türk Dünyası'nın büyük bir coşkuyla kutladığı, Türk soylu halkların ortak bayramı olan Nevruz, tabiatın canlanmasını, yeniden dirilişi ifade eder. Farsça bir terkip olup "Nev" yeni, "rûz" gün "Nevruz" yeni gün anlamına gelir. Nevruz gece ile gündüzün eşit olduğu, gün dönümü olarak da adlandırılan, ilkbaharın geldiği 21 Mart gününe tekabül eder.

Güneşin koç burcuna girdiği gündür. Rumi takvimde Mart'ın 9'una rastladığı için halk arasında Mart 9'u diye anılır. Nevruz ile tabiat yeniden doğar ve yeni bir hayat başlar. Nevruz günü, aynı zamanda iyilik ve bereketi temsil eden baharla, kötülük ve sıkıntıyı temsil eden kışın mücadelesini sembolize eder.

Türk milletinin ata ve ana yurdunda baharın başlangıç gününün yeri ve önemi hemen her devirde büyük olmuş ve o gün bayram olarak kabul edilmiştir.

Nevruz yeni yılın, ilkbaharın, sevginin, neşenin, kardeşliğin başlangıcıdır. Nevruz bayramı ise, barış, hoşgörü, kardeşlik, dostluk bayramıdır. Nevruz bu yönüyle birlik ve beraberliğin de simgesi olmuştur.

Yenisey-Orhon çevresinden Altaylara oradan da Hun Türklerinin Avrupa'ya yürümesiyle, Macaristan'a ve Balkanlara ulaşan Nevruz, milattan sonra 800'den itibaren Hazar'ın güneyinden Anadolu'ya ve Mezopotamya'ya taşınmış ve yeni bir coğrafyada yaşatılmaya başlamıştır. Günümüzde Balkanlardan Çin Seddine ve Sibirya içlerine kadar büyük bir coğrafyada bilinmekte ve kutlanmaktadır.

Nevruz çeşitli Türk topluluklarında Yeni Kün, Yengi Gün, Yengi Kün, Yeni Yıl, Çağan, Ergenekon, Ergenekün, Ulustın, Uluğ Küni, Baba Marta, Bahara Kavuşma, Ulaşma, Yeni Yıl ve hatta Anadolu'da Sultan-ı Nevruz, Nevruz Sultanı ve Mart Dokuzu gibi adlar ile anılmaktadır. Türk dünyasının büyük bir bölümünde Nevruz'dan bozma, Naaruz, Navruz, Nevriz, Nevris adlarına da rastlanır.

Arapça kaynaklarda ise, Nevruz olarak geçmektedir. Nevruz'un Türk Dünyası'nda yirmi beşin üzerinde, Anadolu'da ise kırka yakın ismi vardır.

Tarihi bakımdan Hun, Göktürk, Uygur, Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet döneminde Nevruz bir örfi bayram olarak kabul edilmiş, çeşitli eğlence ve merasimlerle idrak edilmiştir.

Cumhuriyetin ilanından sonra Atatürk'ün önderliğinde, 1922, 1923, 1924 ve 1926 yıllarında Ergenekon Bayramı adıyla kutlanmış daha sonraki yıllarda bu kutlamalar mahalli seviyede sürdürülmüştür.

Türk Dünyası'nda ise, önce Çarlık Rusya'sı, sonra Sovyet İmparatorluğu sınırları içinde yaşayan Türklerin Nevruz bayramı kutlamaları engellenmeye çalışıldıysa da başarılı olunamamış, 1998'e kadar gayri resmi olarak kutlanan Bayram, Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra Türkmenistan, Kazakistan, Özbekistan ve Azerbaycan Cumhuriyetleri ile Altay, Hakas, Tataristan özerk bölgelerinde resmen bayram olarak ilan edilmiştir.

Bugün İran, Afganistan ve Pakistan'da da yöresel bazı farklar hariç aynı manada kutlanmaktadır.
  Alıntı
Alt 21 Mart 2023, 21:34   #3
Çevrimdışı
Zeze - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Kullanıcıların profil bilgileri ziyaretçilere gizlidir.
Standart Yanıt: 21 Mart Nevruz Bayramı ile ilgili Bilgi ve Yazılar

DESTANLARIMIZDA NEVRUZ BAYRAMI

Destanlar, milletlerin din, fazilet ve millî kahramanlık maceralarının şiirleşmiş hikâyeleridir. Destanlar, bir milletin bütün varlığını ifade ederler. Gerek tarih, gerek fikir ve sanat bakımından büyük değer taşırlar. Destanlar tarihi aydınlatarak fikir ve sanat hayatına kaynak olurlar. Tarihleri bilinemeyecek kadar eskilere uzanan milletlerin ilk çağlarını bize bir takım mitolojik menkıbeler halinde anlatırlar. Bunlar gerçek olmasalar, hatta gerçeğe uymasalar bile, milletlerin kendi millî mazileri hakkında neler bilip neler düşündüklerini haber vermek bakımından önem taşırlar. Ancak destan, tarih demek değildir. Kökü tarihe dayanan, ilhamını tarihten alan bir halk edebiyatı verimidir. Bazı milletler, millî mizaçları gereğince, destanlarında tarih gerçeklerinden uzaklaşmaz ve halk diliyle söylenmiş birer tarih gibi, destanlarını tarihe uyan bir ifade ile söylerler. Türk Milleti'nin destanlarında bu vasıflar üstündür.

Türk destanlarının İslâmiyet’ten önce de, İslâmî devirde de öz bakımından aynı karakteri göstermeleri; İslâmî devirdeki Türk destanlarının, sadece değişen bir medeniyet ve yeni bir kültür anlayışının icabı olan değişikliklerin dışında bir farklılık getirmemesi, bütünlüğün bozulmamış olması destanlarımızın özelliklerindendir. Çeşitli ve farklı devirlere ait olmasına rağmen Türk destanları hiçbir zaman dağınık ve birbirlerinden uzak bir halde değildirler. Bu destanlar farklı zaman dilimlerinde hep aynı ülkünün peşindedirler: Dünya yaratılmıştır "Yaratılış Destanı"; insanların çoğalması için "Türeyiş Destanı". Çoğalan insanlar nereye sığar dersek göç başlar "Göç Destanı". Varılan ilde bazen de yok olma belası ile karşılaşılır. İşte bu anda "Bozkurt Destanı" doğar. Oğuz Kağan Destanı, bu yeniden dirilen milletin gelişmesi ve yayılışıdır. Ancak su uyur da düşman uyumaz. O zaman Türk, kabuğuna çekilir güç toplar. Şu Destanı ve Ergenekon destanı, bu ebedî gücün toplanışıdır.

Toprağın önce yağmur sularıyla sulanarak ardından da karın beyaz örtüsü altında kısa bir ölüm uykusuna yatıp ilkyaz ile yeniden doğması, Türk destanları içinde karşılığını Ergenekon'da bulmuştur. Nevruz kutlamalarının bir diğer adı da "Ergenekon Bayramı"dır. Bu isim geçmişten günümüze kadar hâlen çeşitli Türk boyları arasında canlılığını koruyor. Bu bayram aynı zamanda milletin destanların gücüyle birbirlerine olan güven bağını güçlendiriyor. Ergenekon da böyle bir gelenektir. Ebulgazi Bahadır Han'ın Şecere-i Türk'ünde naklettiği Ergenekon menkıbesi eski Çin kaynaklarının verdiği tarihî olayların bir yankısıdır. 400 yıl dört tarafı yüksek dağlarla çevrili bir vadide kalan Türk'ün yaşama kavgasıdır. Ergenekon'dan bir bahar günü tekrar ata yurduna döndüğünde hürriyetini, istiklâlini tekrar kazanmış dosta, düşmana Türk'ün var olduğunu tekrar duyurmuştur.

İşte o gün 21 Mart günü, "İstiklâlin kazanıldığı" kurtuluş günü Türklerde bir geleneğin doğmasına sebep olmuştur. Türk milleti için bu derecede önem kazanan destanı her Türk genci çok iyi bilmelidir. Çünkü geçmişten günümüze kalan bu miras, karşımıza aldatıcı maskelerle çıkacak farklı iddialara doğru cevaplar vermemize yardımcı olacaktır.

Bu destan, Gök Türklerin en büyük destanıdır. Türk destanları arasında müstesna ve çok mühim bir yeri vardır. Destana göre Ergenekon, Türklerin yüzyıllarca çift sürerek, av avlayarak, maden işleyerek yaşayıp çoğaldıkları; etrafı aşılmaz dağlarla çevrili, mukaddes bir toprağın adıdır.

Ergenekon Destanı, çoğu kaynaklara göre Büyük Hun Devleti döneminde teşekkül etmiştir. Hatta ÇianKen'in MÖ 119 yılında, Çin imparatoruna sunduğu bir raporda, bu destandan söz ettiği bilinmektedir.

Ergenekon Destanı ile Gök Türklerin tarihi arasında açık benzerlik vardır.

Her şeyden önce Hun birliğinin dağılışından Gök Türk devletinin kuruluşuna kadar geçen 450 yıllık zamanla, destandaki 400 yıl birbirine çok benzemektedir.

Büyük Hun birliğinin Çinlilerle birleşen bozguncu boyların hücumu ile dağılıp yok oluşu sırasında Altay Dağları çevresine göçen Gök Türklerin hikâyesi, destanda Kayıhanlı ve Dokuz Oğuzların göçü olarak anlatılır. Ergenekon Destanı; bir bakıma, Gök Türklerin doğuş destanıdır. Bu destan ilk defa 13. Asırda tarihçi Reşîdüddin tarafından yazıya geçirilmiştir. Yazarın "Câmiü't-Tevârih" adlı kitabına kaydettiği bu rivayet, Farsça yazılmıştır.

Destanların milletlerin şekillenmesinde önemli bir yere sahip olduğundan bahsetmiştik. Özellikle son yıllarda, Doğu ve Güneydoğu Anadolulu bir kısım kişiler Ergenekon destanında yansımaları olan Nevruz bayramını vesile ederek bölücülüğe yeltenmektedirler. Aslında Türk'ün dirilişinin ve milliliğinin ifadesi olan Nevruz'u Kürt bayramı gibi tanıtmaktadırlar. Bu iddialarında ise delil olarak "Demirci Kava Destanı"nı esas almaktadırlar. Onlara göre bu günde (21 Mart'ta) Demirci Kava'nın önderi olduğu Kürtler Dahhak'a karşı ayaklanarak istiklâllerine kavuşmuşlardır. Bu iddialarını sabitleştirmek için bazı piyesler de kaleme almışlardır. Mesela Kemal Burkay imzasıyla yayınlanan "Dehak'ın Sonu" bunun bir örneğidir.

Bu destan Ergenekon Destanı ile paralel olarak düşünülerek Kürtlerin doğuşu için bir kaynak olarak gösterilmeye çalışılmaktadır. Kava Destanı'nın Ergenekon Destanı'nın değişik bir rivayeti olduğuna ise hiç dikkat çekilmemektedir. Ayrıca bu destanın bir benzerine de Dede Korkut'taki "Basat'ın Tepegöz'ü öldürdüğü Destan"da rastlıyoruz. Ergenekon Destanı'nın 13. Yüzyılda ilk defa Farsça olarak yazıya geçirildiğinden bahsetmiştik. Kava Destanı ile ilgili ilk yazılı rivayet Firdevsî'nin "Şehname”sinde ve Şeref Han'ın "Şerefnâme"sinde yine Farsça olarak yazılıdır.

Peki, Firdevsî kimdir? Şehname’yi niçin yazmıştır? Ve nasıl olur da kaynağını ancak XI. Yüzyıla indirebildikleri bir destan parçası ile Nevruz bayramı özdeşleştirilebilir? Bu soruların cevaplarını tarihin yazılı kayıtlarında kolayca bulabiliyoruz.

Firdevsî dağılmaya yüz tutan Fars birliğini yeniden bir araya getirmek için, otuz yıl emek vererek manzum bir eser yazar. Bu eser Şehname (Şahnâme) adını taşır. Altmış bin beyit tutarındaki bu eser, İran'ın milli destanı olarak kabul edilir. Defalarca yayınlanır ve kısa zamanda dünyanın sayılı klasikleri arasına girer. Şehnâme'deki mücadele dışa dönüktür. Firdevsî, eserini birçok tarihî olaya, efsane, menkıbe, rivayet ve hayal unsuru motiflerle süsleyerek, Fars ırkının, Arap ve daha ziyade Türk ırkından üstün bir ırk olduğunu ispatlamaya çalışır. Bu destanda mücadelenin büyük bir bölümü Türklere karşı verilmiştir. Nitekim bu durum, Türklerin "Buku" veya "Buka Han" dedikleri "Alp Er Tunga" destanda "Afrasyab (Efrasiyab)" adıyla karşımıza çıkar; İran Şahı Keyhüsrev tarafından tuzağa düşürülerek, hile ile öldürülür. Onun ölümüyle birlikte Farslar kendilerine göre dolayısıyla büyük bir belâdan kurtulmuş olurlar. Bu günü kurtuluş günü kabul edip, bayram yaparlar. Bu bayram bildiğimiz Nevruz bayramından başka bir şey değildir. Daha sonraki asırlarda tarihe mal edilecek olan Kava ve Dahhak gibi şahısların varlığı da yine bu eserdeki efsanelerden kaynaklanır.

Böylece Firdevsî Nevruz'u İran geleneğine bağlamaya çalışır. Ancak onun kaynağının tarihi ancak XI. Yüzyıla kadar inebilmektedir. Ayrıca Kava Destanı, Türk destanları ile çok benzerlikler göstermekte ortak noktalar taşımaktadır.

Her iki destanda; müşterek olup önemli yer tutan unsurlar, şöyle gösterilebilir:
  1. Çadır hayatı
  2. Düşman saldırısı
  3. Esaret
  4. Esaretten kurtulmak
  5. Dağlara sığınmak
  6. Hayvan beslemek
  7. Çoğalmak
  8. Demircilik sanatı
  9. Ateş yakmak
  10. Yayılmak, göç etmek
  11. Bayrak dalgalandırmak
  12. Yeni bir hükümdarın başa geçmesi
  13. Düşmandan intikam almak
  14. Huzura kavuştukları günü "bayram" olarak kutlamak.
Gerek Demirci Kava, gerekse Ergenekon Destanı'ndaki ortak noktalar içinde özellikle "Demircilik sanatı" üzerinde durulması gereken önemli bir konu olarak dikkatimizi çekmektedir. Bilindiği üzere demirin Türk kültür ve medeniyeti tarihindeki yeri, çok eskilere dayanmaktadır. En aşağı, MÖ 1400'lerde Altay'ların batısında bol miktarda demir elde edilmekte olduğunu söyleyen W. Ruben; "tarihî vesikalara dayanarak bu eski Türk sahasını demir kültürünün doğduğu yer kabul etmekte zaruret vardır." Demektedir.

MÖ. 1022 yılına ait kayıtta, "lüks kılıç" anlamında bir "kingluk" kelimesi, "Hunların eski ecdadının sözü' olmak üzere MÖ. 47 yılında yazılan bir Çin kaynağında zikredilmiştir. Fr. Hirt, bu sözü Türkçe'de "ikiyüzlü bıçak" anlamında, bugün dahi kullanılan "kingirlik" kelimesi ile birleştirmiş ve bunu "tarihte kayıtlı en eski Türkçe kelime" olarak kaydetmiştir.

Gök Türkler sahasından İran sahasına, mesela Horasan'a "demir levhalar', "karaçori' ve "bilgatekinî" denilen güzel kılıçların ihraç olunduğu bilinmektedir. İran destanı bile, Türkleri en eski zamanlardan beri bir "çeliğe bürünmüş" millet olarak anlatır.

Ergenekon Destanı'nın en önemli motiflerinden biri de, kuşkusuz bu "demircilik geleneği'dir. Oğuz Kağan Destanı'nda; "canavar geyik yedi, ayı yedi. Çıdam onu öldürdü. Demir olduğundandır" diyen Türkler, insanı başka mahlûklara ve başka insanlara hâkim kılan silahın kıymetini elbette çok iyi biliyorlardı.

Gök Türklerin demirden bir dağ eritmeleri, bunu yapan kahramanlarını da "demirci" sözüyle ebedîleştirmeleri bu yüzden önemlidir. O kadar ki Türkler, bu günü bayram bilmiş; Ergenekon'dan çıktıkları günün yıldönümlerini tiyatroyu andırır temsili törenlerle kutlamışlardır. Bu törenlerde, ocakta kızdırılmış demirleri örs üstüne koyup iri çekiçle döverek asırlarca Avar'lara silah yapan ve bu silahlarıyla Türk illerinde büyük hâkimiyet kuran atalarını, hep saygıyla anmışlardır. Nitekim birçok Türk boyları demiri mukaddes saymışlar, üzerine and bile içmişlerdir.

Arapların "hakiki Türk" dedikleri Hakanlı Türkler, kendilerini soy itibarıyla bir "demirci millet" olarak tanımışlar, hükümdarları demirciliği kutlamışlar ve demircilik sayesinde esaretten ve zulmetten kurtulduklarına inanmışlar, onlara Çinliler de Cucen (Avar)lerin demircileri demişlerdir.

Gök Türk devletini kuran Bumin Kağan ile İstemi Kağan "demirci" idi. Özbek Türklerinin şahları arasında da demirciler vardır.

Yukarıdan itibaren vermiş olduğumuz bu bilgiler ışığında Kürtleri Dahhak'ın zulüm ve esaretinden kurtaran Kava'nın da bir "demirci" olması, bu bakımdan önemlidir. Kava, sıradan bir demirci değil, tıpkı Gök Türklerde olduğu gibi, demirden savaş araç ve gereçleri yapan bir sanatkârdır. Kava'nın kimliği hakkında Ferhengi Ziya/Gencine-i Güftar'da bu yönde bilgiler verilir. Bu isme ilk defa İranlı Firdevsi'nin "Şehname”sinde rastlanmıştır. Ondan önceki eserlerde bu isim yoktur. Şehname’de Kava'nın kimliği ve milliyeti hakkında hiçbir bilgi verilmediği halde bir takım Kürt kaynakları bu kahramanı sahiplenerek kendilerine uydurma bir tarih oluşturmaya çalışmaktadırlar. Ancak bu konuyla ilgili ilmî bilgiler de mevcuttur. Arthur Christensen'in öne sürdüğü iddia bir hayli ilgi çekicidir. Ona göre, Kava, Sasanîler (MS 226–642) döneminde ortaya çıkmıştır. Kava'nın adı bu devirde duyulmaya başlamış ve Dahhak Efsanesi'ne dahil edilmiştir. A. Christensen'in görüşü aslında bir gerçeği ifade etmektedir. Bu da şudur ki, Demirci Kava, Gök Türkler devrinde yaşamıştır. Bu bilgilere göre Demirci Kava'nın İran soyundan değil, Türk soylu bir kahraman olduğu ortaya çıkmaktadır. Kava, İran-Turan (Türk) savaşlarına sahne olan bir coğrafyada, zulme ve zorbalığa karşı direnen ve başkaldıran bir önderdir. Her iki destan da aynı coğrafyada kaleme alınmış, aşağı yukarı aynı asırlarda derlenmiş ve her ikisi de zamanın geçerli yazı dili olan Farsça ile yazılmıştır. Motifler hep aynıdır.
  Alıntı
Yeni Konu Yeni Cevap

İçeriği Sosyalleştir

Etiketler
bayramı, bilgi, ile, ilgili, mart, nevruz, yazılar


Şu anda bu konuyu görüntüleyen etkin kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 konuk)
 

Gönderme Kuralları
Konu açma yetkiniz yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti ekleme yetkiniz yok
Mesaj düzenleme yetkiniz yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık



Saat: 06:18.

Forum Bilgileri
Hukuki Aydınlatma Metni
ForumAdası, tüm hakları saklıdır.

Kurucu: Jön TüRk
Forum Sorumlusu: Zeze
Geliştiriciler: Regex & Cry
Tasarımcı: Mango

Powered by vBulletin® Version 3.8.6
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.

Altyapı bilgilerini okuduğunuz vBulletin yazılımı ForumAdası üzerinde lisanslı bir şekilde kullanılmaktadır.
ForumAdası; internet ortamında kullanıcıların içerik üretmelerine, bu içeriklerin de önceden onaya tabi tutulmaksızın yayımlanabilmesine olanak sağlayan bir forum sitesidir. Forum siteleri, tıpkı sosyal medya ve interaktif sözlükler gibi 5651 sayılı kanunun 2. maddesinin 1. fıkrasının "m" bendine göre Yer Sağlayıcı olarak faaliyet göstermekte olan, hizmet ve içerikleri barındıran sistemleri sağlayan veya işleten platformdur.
5651 sayılı kanunun 5. maddesine göre yer sağlayıcı, yer sağladığı içeriği kontrol etmek veya hukuka aykırı bir faaliyetin söz konusu olup olmadığını araştırmakla yükümlü değildir. Başka bir deyişle ForumAdası üzerinden yapılan yazılı, görsel ya da işitsel paylaşımlardan doğabilecek yasal sorumluluk, mezkur içeriği paylaşan ForumAdası üyesi gerçek kişilere aittir. İlgili kanunun anılan maddesinin 2. fıkrasında da çok açık bir biçimde öngörüldüğü üzere; yer sağlayıcı, yer sağladığı hukuka aykırı içerikten, ceza sorumluluğu ile ilgili hükümler saklı kalmak kaydıyla, bu Kanunun 8 inci ve 9 uncu maddelerine göre haberdar edilmesi halinde ve teknik olarak imkân bulunduğu ölçüde hukuka aykırı içeriği yayından kaldırmakla yükümlüdür.
Açıklanan hukuki dayanaklar temelinde, hak ihlâli iddiasında bulunan hak sahipleri İLETİŞİM linkinden yer sağlayıcı ForumAdası yöneticilerine ihtarda bulunarak bahse konu hususu tebliğ etmeleri halinde incelemeler yapılıp, en geç 2 gün içerisinde gerekli işlemler tesis edilecektir.

5101 sayılı yasayla degişik 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu gereğince ForumAdası üzerinde telif hakkı bulunan MP3, video vb. eserlerin paylaşımı T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından hak sahipliği verilmiş olan MÜ-YAP tarafindan yasaklanmış olup, yasal işlem olması halinde, paylaşan kişi ya da kişilerin bilgileri gerekli kurum ile paylaşılacaktır.