
Tarih ve edebiyat bu denli iç içe olunca, ortaya bir çok örnek çıkıyor. Verebileceğimiz ilk örnekler tabii ki tarih romanları. Tarih romanları birer edebi eserlerdir ve aynı zamanda bizlere tarihi olayları aktarırlar. Prof. Dr. İlber Ortaylı’nın bu tarz tarihi romanları çok fazladır. Örneğin, “Tarih Sınırlarına Yolculuk” ve “Tarihin İzinde” bu tarz eserlere örnektir. Tarihi romanların yanı sıra, ana teması tarih olmayan fakat bizim tarihi unsurları gördüğümüz eserler de oldukça fazladır, hatta hemen hemen her eserde bu unsurlar bulunur.
Örnekler üzerinden gidecek olursak, Safiye Erol’un “Ciğerdelen” romanı ilk örneğimiz olabilir. “Ciğerdelen” 1946 yılında yazılmış bir aşk romanıdır. Aşk romanı olmasına rağmen Osmanlı’yı yansıtan pek çok unsurla karşılaşırız. Romandaki betimlemelerde camiler, şadırvanlar, hanlar ve hamamlardan bahsedilir. Ayrıca bir bölümde M.Ö. 3000 yıllarında yaşamış olan Trak halkından da bahsedilir. Verebileceğimiz diğer bir örnek de F. Scott Fitzgerald’ın yazdığı “Muhteşem Gatsby” (The Great Gatsby) isimli romandır. 1925 yılında yazılan kitap, dönemin entelektüel insanlarının endişelerini içermektedir. Günümüzde de bulunmakta olan “Amerikan Rüyası” kavramını ve olgusunu eleştiren bir kitaptır. Amerikan Rüyası, insanları Amerika’da ütopik bir yaşam olduğuna inandırır. Paranın çok olduğu, herkesin mükemmel olduğu ve istediği gibi yaşadığı düşündürülür. “Muhteşem Gatsby” kitabında da bu durum eleştirilir. Bu eleştirinin yanı sıra, 1920’lerdeki Amerika’nın politik ve siyasal hayatını da oldukça iyi bir şekilde aktarır.