Forum Logo  

Anasayfa Forum Duyuruları Yönetim İletişim
 -
Geri Git   ForumAdasi.Com > Kültür ve Sanat > Biyografiler > Tarihi Kişiler

Tarihi Kişiler Osmanlı dönemi öncesi Türk tarihinde tanınmış kişilerin hayatlarının yer aldığı bölüm.


Selahaddin Eyyubi Kimdir? | Eyyubiler Devletinin Kurucusu

Osmanlı dönemi öncesi Türk tarihinde tanınmış kişilerin hayatlarının yer aldığı bölüm.


Kullanıcı Etiket Listesi

Yeni Konu Yeni Cevap
 
LinkBack Seçenekler Görüntüleme stilleri
Alt 14 Kasım 2023, 09:18   #1
Çevrimiçi
Zeze - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Kullanıcıların profil bilgileri ziyaretçilere gizlidir.
Standart Selahaddin Eyyubi Kimdir? | Eyyubiler Devletinin Kurucusu

Selahaddin Eyyubi Kimdir? | Eyyubiler Devletinin Kurucusu



Selahaddin Eyyubi (1137 – 4 Mart 1193), Eyyûbîler Devleti'nin kurucusu ve ilk hükümdarıdır. 1187 yılında Kutsal Topraklar'ı Haçlılardan geri almak için bir ordu kurdu ve komutasındaki ordusuyla beraber 4 Temmuz 1187 tarihinde gerçekleşen Hıttin Muharebesi ile Kudüs Kralı Lüzinyanlı Guy'ın ordusunun büyük bir bölümünü yok etti. 2 Ekim 1187'de ise Kudüs'ü Haçlı kuvvetlerinden alarak bölgedeki 88 yıl süren Hristiyan egemenliğine son verdi ve kenti İslam dünyasına geri kazandırdı. Avrupalı Hristiyanlar, yaşadıkları bu yenilgiden sonra, Kudüs'ü tekrar hâkimiyetlerine geçirebilmek amacıyla III. Haçlı Seferi'ni düzenlediler.

Selahaddin Eyyubi, Üçüncü Haçlı Seferi sırasında Haçlı devletlerine karşı Müslüman askerî harekâtına öncülük ve liderlik etti. 7 Eylül 1191 tarihinde gerçekleşen Arsuf Muharebesi'nde İngiliz Kralı I. Richard'a yenildiyse de, onunla yaptığı Ramla Antlaşması sayesinde Kudüs'ü muhafaza etti.

Selahaddin, 1169'da Mısır'daki Fâtımî hâlifesinin veziri oldu; 1171'de ise Şii Fâtımî Hâlifeliği'ni feshedip Fâtımîler Devleti'ni yıkarak kendini "Mısır Sultanı" ilan etti ve İslam hilâfetini, Bağdat'ta bulunan Sünni Abbâsî Hâlifeliği'ne bağladı. Bu olaydan sonra Mısır'da kendi bağımsız hanedanlığını kuran Selahaddin, kısa sürede topraklarını genişletti. Kurmuş olduğu saltanat, gücünün doruğunda iken Mısır, Suriye, Irak, Cezire (Yukarı Mezopotamya), Hicaz, Yemen, Kuzey Afrika'nın bazı bölgeleri ve Nubia'yı kapsıyordu.

Selahaddin Eyyubi, 1187'de kutsal şehir Kudüs'ü 88 yıl süren Hristiyan egemenliğinden kurtarıp Müslüman dünyasına katmasıyla ve III. Haçlı Seferi'nde Haçlı devletlerine karşı verdiği mücadelesiyle Müslüman, Kürt, Arap ve Türk kültürlerinde önemli bir figür hâline geldi, kahraman olarak görüldü ve "Kudüs Fâtihi" olarak anıldı. Ayrıca Selahaddin Eyyubi'nin, "iki kutsal caminin hizmetkârı" unvanına sahip olan ilk kişi olduğu düşünülmektedir.

Soyu ve ailesi
Selahaddin Eyyubi'nin ailesi, Hezbaniyye Kürtlerinin Revvâdîler kolundandır. Revvâdîler'in soyunun ise, aslı Arap olan Yemenli Ezd kabilesine dayandığı düşünülmektedir. Revvâdîler aşireti, Abbâsî Halifeliği tarafından 758'de Basra'dan alınarak Azerbaycan'a yerleştirilmişlerdir. Kabileye adını veren Revvad bin Müsenna el-Ezdî, Azerbaycan valisi Yezid bin Hatim tarafından güvenliği sağlama amaçlı Tebriz civarında vazifelendirilmiştir. Daha sonra, onun soyundan gelen torunları, 8. ve 9. yüzyıllarda Abbâsîlerin Tebriz valisi olarak vazife yapmışlardır.

Revvâdîler, 10. yüzyılın başından itibaren Azerbaycan'da baskın hâle gelen Kürt varlığıyla, özellikle de Hezbaniler aşiretiyle karışarak Kürtleşmiş ve bu tarihten itibaren Kürt olarak tanınmışlardır. Ahmed için "Ahmedil" ve Muhammed için "Memlân" gibi isimleri kullanmaya başlamışlardır.

Ailesi
Selahaddin, 1137 veya 1138 yılında bugünkü Irak'taki Tikrit'te, tanınmış bir Kürt ailede dünyaya geldi. Selahaddin'in babası Necmeddin Eyyûb, o dönemde bir Kürt hanedanlığı olan Şeddâdîler'in hüküm sürdüğü Divin'de, "Ecdenakan" isimli, ahalisinin tamamının Kürtlerden oluştuğu bir köyde doğmuş olup babasının adı, "el–Kürdî" nisbesine de sahip olan Şâdi bin Mervan’dır. Şâdi'nin babasına ise genellikle "Mervan" denmekte, ancak onun hakkında pek bir şey bilinmemektedir. Selahaddin'in doğduğu gece Necmeddin Eyyub, ailesini de alarak Halep'e göçtü. Burada Kuzey Suriye'nin Türk valisi İmâdüddin Zengî'nin hizmetine girdi.

Selahaddin'in dedesi Şâdi, Bağdat valisi Bihruz'un yakın arkadaşıydı. Bihruz, nüfuzunu kullanarak Şâdi'nin oğlu Necmeddin Eyyub'un Tikrit'in kumandanlığına atanmasını sağladı. Böylece Büyük Selçuklu hükümdarı Muhammed Tapar, Şâdi'yi ailesiyle birlikte Tikrit civarına yerleştirdi.

Şam ve Halep valisi İmâdüddin Zengî'nin ordusu, 1131'de Karaca El–Saki tarafından mağlup edildi ve Zengî, Tikrit'e sığındı. Selahaddin'in babası Necmeddin Eyyub ve amcası Esâdüddîn Şirkuh, İmâdüddin Zengî'ye yardım etmiş ve bundan sonra aralarında sıkı dostluklar kurulmuştur. Bu olay üzerine Eyyûbî ailesinin Bağdat valisi Bihruz ile araları açılmış, onlar da buna karşılık Musul ve Halep atabeyliği olan Zengîlere yaklaşmışlardır. Şirkuh'un bir Selçuklu yüksek memurunu öldürme olayından sonra iki kardeş İmâdüddin Zengî'ye başvurmuş ve 1138'de görevinden alınan Necmeddin Eyyub ve ailesi İmâdüddin'in hizmetine girmiştir.

Selahaddin'in kardeşlerinin isimleri Tâcülmülk Börü, Seyfülislam Tuğtekin, Âdıl Seyfeddîn Ebû Bekir ve Şemsûddevle Turanşah'tır. İsimlerin önüne bir lakap almak o zamanlar İslamî bir gelenekti. Dolayısıyla Turanşah'ın lakabı Şemsûddevle (Devlet güneşi), Tuğtekin'in lakabı Seyfülislam (İslam'ın kılıcı), Börü'nün lakabı ise Tâcülmülk (Ülkelerin tacı)'dür.

Etnik kökeni
Tarih boyunca Selahaddin Eyyubi'ye birçok farklı etnik köken atfedilmiştir. Selahaddin'in etniği üzerine olan tartışmaların çoğunluğu, O'nun Kürt, Arap veya Türk olması temelinde dönmektedir. Selahaddin Eyyubi, genel kanaate göre bir Kürt'tür.

Türk tarihçi Zeki Velidi Togan, Eyyûbîlerin evvelâ Kürtleşmiş, sonra da Türkleşmiş bir Arap sülâlesinden olduğunu iddia etmiştir. Ünlü Orta Çağ tarihçisi İbn Haldun'a göre ise, Selahaddin Eyyubi'nin ataları, aslı Arap olan Yemen'in Himyeri vilayeti eşrafından, Hezbâniyye Kürtlerinin Revvâdîyye aşiretine mensuptur. Buna karşın İbn Haldun, ünlü eseri Mukaddime'de kendisinden bahsederken "Selahaddin Eyyubi el-Kürdî" ifadesini kullanmıştır.

Rus tarihçi Vladimir Minorsky, Orta Çağ tarihçisi İbnü'l–Esir'in başka bir komutandan bir pasaj aktardığını yazdığı yazısını paylaşır:
Hem sen hem de Selahaddin Kürtsünüz ve gücün Türklerin eline geçmesine izin vermeyeceksiniz.
Arap tarihçi El–Hazreci, Memlûk tarihçisi Ebû Hamid el–Kudsi, Osmanlı tarihçisi Ahmed Vasıf Efendi gibi şahsiyetler, eserlerinde Selahaddin'den ve onun hanedanından "Kürt" diye bahsetmişlerdir. Fakat Eyyûbî Hanedanlığı mensubu olan Hasan bin Davud el–Eyyûbî, "Fevâidü’l-Celiyye fi ’lFerâidi’n-Nâsıriyye" adlı eserinde Kürt soyunu reddetmiştir.

Eyyûbî tarihçisi Prof. Dr. Ramazan Şeşen, Selahaddin Eyyubi ve ataları olan Revvâdîler aşiretinin Yemenli Arap Ezd kabilesine gittiğinin düşünüldüğünü, ancak güvenilir kaynaklara göre Eyyûbîlerin Hezbaniyye Kürtlerine mensup olan Revvâdîler kolundan olduğunu belirtir. Şeşen, Eyyûbîlerin nesebi ile ilgili olarak Arapların –özellikle Yemenli Himyeriler'in– uydurma bilgiler çıkarmış olabileceklerini, tarihçilerin bu Arap kaynaklarına pek fazla itibar etmediğini ve genel olarak Eyyûbîlerin Hezbaniyye Kürtlerine mensup olduğunun kabul edildiğini söyler. Selahaddin'in uzun süre inşa kâtipliğini yapmış olan tarihçi İbn–i Şeddad da (1145–1235), "Siretu Selahaddin" isimli eserinde, Selahaddin'in kökeninin Arap olduğu iddialarını kesin bir dille reddetmiştir.
forumadasi.com
Türkiye'de ise başta İlber Ortaylı, Yavuz Bahadıroğlu, Celâl Şengör, Tufan Gündüz ve Müfid Yüksel gibi ünlü isimler olmak üzere birçok tarihçi Selahaddin'in Kürt olduğunu dile getirirken, diğer bazı tarihçiler ise onun bir Türk, Türkleşmiş bir Kürt veya bir Arap olduğunu söylemektedir. Buna temel olarak, Selahaddin'in kardeşlerinin isimlerinin birer Türk ismi olması yoğun olarak gösterilmekle birlikte, Türklerde yoğun bir şekilde kullanılan ülüş sistemini de kullanmış olduğu iddiası buna dayandırılır.

Bazı Türk tarihçiler, Selahaddin'in kardeşlerinin isimlerinin Türk ismi olmasını, O'nun bir Türk olduğunun göstergesi olduğunu savunmaktadırlar. Buna karşılık olarak, Selahaddin'in babası Necmeddin Eyyub'un vakti zamanında bir Türk devleti olan Zengîlerin hizmetine girdiği ve ölümüne dek de Türklere karşı sevgi ve sadakatle bağlı kaldığı, ilerleyen yıllarda da oğlu Selahaddin'e Zengî ordusunun komutanlığının verilmesi, dolayısıyla Türklerle sıkı fıkı bir ilişkilerinin olması dolayısıyla, Necmeddin Eyyub'un sadakat amacıyla oğullarına Türk isimleri vermiş olmasının muhtemel olduğu söylenilir.

İngiliz tarihçi Clive Ponting, 2000 yılında yayımladığı "Dünya Tarihi: Yeni Bir Perspektif" isimli eserinde, 12. yüzyıl ortalarında Hristiyanların egemenliğinde olan Kudüs için Haçlı kuvvetlerine karşı yapılan saldırıları büyük oranda Kürtlerden meydana gelen bir ordunun desteğiyle Zengîlerin yönettiğini, Türklerle Kürtlerin ilişki içinde olduklarını ve Selahaddin Eyyubi'nin de bir Kürt olduğunu yazmaktadır.

Çocukluğu ve eğitimi
İmâdüddin Zengî'nin, babası Necmeddin Eyyub'u vali olarak atadığı Baalbek ve Şam'da büyüyen Selahaddin, ayrıcalıklı bir çocukluk geçirmedi; ancak iyi bir eğitim aldı. Selahaddin'in Şam'a özel bir düşkünlüğü olduğu bildirilse de, kendisinin erken çocukluk dönemine ilişkin bilgiler çok azdır. Askerî dersler gibi dinî derslere de meraklıydı. Aynı zamanda sanatla ve bilimle uğraşırdı. Selahaddin'in biyografisini yazan El–Wahrani, onun Öklid geometrisi, astronomi, matematik ve aritmetik konularında uzman birisi olduğunu ve bu alanlardaki soruların çoğunu yanıtlayabildiğini belirtmiştir. Mantık, felsefe, sosyoloji, fıkıh, hukuk ve tarih öğrendi. Bazı kaynaklar, öğrenimi sırasında orduya katılmaktan çok dinî çalışmalara ilgi duyduğunu iddia etmektedir. Dine olan ilgisini etkilemiş olabilecek bir diğer faktör de, Birinci Haçlı Seferi sırasında (1096–1099) Kudüs'ün Hristiyanlar tarafından alınmasıydı.

Selahaddin, Arap şair Ebû Temmam'ın şiirlerini ezbere biliyordu. Kürtçe ve Arapça konuşuyordu ve Farsça ile Türkçe de biliyordu. Tarihçilerin anlattığına göre Selahaddin, zamanının çoğunu ya ilimle ya da devlet işleriyle geçirirdi. Ayrıca Kur'an'ı ezberlemişti. Amelde Şâfiî, itikatta Eş'arî idi. Müneccimlere (yıldız falcısı) inanmazdı. Tarihçi İbn Şeddâd, tarih bilgisinin kuvvetli, kültürünün geniş olduğunu, meclisinde bulunanların başkasından duymadıkları şeyleri ondan duyduklarını söylemektedir.

Erken hizmet dönemi
Selahaddin, yirmi altı yaşındayken amcası Şirkuh tarafından eğitilmek üzere kendi hizmetine alındı.[68] Mısır'ın güçlü aşiretlerinden olan Banu Ruzzaikler'in ele geçirilmesinde Fâtımî hâlifesinin yanında savaştı. Daha sonra, Haçlı ordusunun elinde bulunan Mısır'daki Bilbeys şehrinin ele geçirilmesinde görev aldı. Bilbeys'in ele geçirilmesinden sonra, karşılaştıkları Haçlı ordusuna karşı amcasının ordusunun sol kanadını oluşturan süvari birlikleri ile elde ettiği başarılar sayesinde kendini gösterdi. Savaşın sonunda Haçlı kumandanı Kayseryalı Hugh (Hugh of Caesarea), Selahaddin'in birliğine saldırdığı esnada esir düştü. Savaşın sonunda Selahaddin ve amcası Şirkuh, İskenderiye'ye geçtiler. Burada kendilerine Fâtımî hâlifesi tarafından para, asker ve bir kale verildi. Kaleye saldıran Haçlılar, Şirkuh'un birliklerini dağıtmayı başardılar; fakat Selahaddin'in birlikleri kalenin düşmesine engel oldu.

Mısır Seferleri
Birinci Haçlı Seferi sonunda, 1099 yılında Kudüs'te kurulan Kudüs Krallığı, gözünü Mısır'a dikmişti. Dönemin bulunduğu koşullar, Mısır'ın alınabilmesi için çok elverişliydi. O gün de Mısır'daki Fâtımîler Devleti'nin iç siyaseti karışıklıklar içindeydi. Mısır veziri Şaver, bir saray darbesi sonucu rakibi olan diğer vezir Dırgam'a yenilip vezirlikten olunca, gizlice Şam'a, Nûreddin Mahmud Zengî'nin yanına gitti ve yardım istedi (1164). Nûreddin Mahmud Zengî bu olayı fırsat bilerek İslam dünyasındaki iki başlılık problemini halledebileceğini ve Müslümanları tekrar tek çatı altında birleştirip Haçlılarla mücadele konusunda güçleneceğini hesaplayarak Şaver'e olumlu yanıt verdi.

Birinci Mısır Seferi
Nûreddin Mahmud Zengî, Mısır'da Şaver'e yardım etme görevini Selahaddin'in amcası Esâdüddîn Şirkuh'a verdi. Şirkuh bu görevi, Selahaddin'i de yanında götürmek karşılığında kabul etti. Selahaddin, amcasının savaşa gitme tekliflerini kabul etti. Ardından Şirkuh ve askerlerle yola çıktı. Selahaddin'in askerî hayatı bu noktada, amcası Esâdüddîn Şirkuh'un hizmetine girmesiyle başladı.

Bu sırada Mısır'da işler karışmıştı. Şaver, rakibi Dırgam'ı mağlup etmiş ve Nûreddin Zengî'den gelecek olan desteğe ihtiyacı kalmamıştı. Nûreddin'e bağlı askerlerin müdahalesinden korkan Şaver, cizye karşılığında Kudüs Krallığı'ndan yardım istedi. Bu istek sonucunda deniz yoluyla bir Haçlı ordusu, kendisine yardım etmek için gönderildi. Haçlı ve Mısır ordusu Afrika ile Asya'nın birleştiği noktada buluştular ve savunmaya geçtiler. Bu durum karşısında Selahaddin ve Şirkuh, yanlarındaki az bir kuvvetle ne yapacaklarını bilemediler. Daha sonra Selahaddin, ordunun komutasını ele aldı ve Nûreddin Zengî'den gelecek yardımı bekleme fikrini beyan etti. Ardında Belbis Kalesi'ni ele geçirdi. Nûreddin Zengî ise, Selahaddin ve Şirkuh'a doğrudan yardım yerine Haçlı topraklarına yürüyerek onları geri çekilmeye zorladı. Bu yüzden çekilen müttefiklerinden ümidi kesen Şaver, Nûreddin'in hücum etmesinden korkarak Şirkuh'un ordusuyla barışa mecbur oldu.

Selahaddin, barış şartlarını bizzat kendi tespit etti. Barış yapıldıktan sonra Şam'a dönen Selahaddin, ilim ve irfan sohbetlerine yeniden katılmaya başladı. Bu seferle beraber Selahaddin, askerî alanda ilk maharetini göstermiş oldu.

İkinci Mısır Seferi
Nûreddin Mahmud Zengî, Şirkuh'un ifadelerinden Mısır'ın fethinin kolay olacağını anlamıştı ve bu yüzden Şirkuh'u bir kez daha Mısır üzerine gönderdi. Şirkuh, Selahaddin'in yeniden kendisiyle gelmesi şartıyla bunu kabul etti. Çoğu kişinin ricasını reddeden Selahaddin, Nûreddin'in ricasıyla sefere çıktı.

Nûreddin'e bağlı bir ordunun üstüne geldiğini duyan Şaver, cizye vaadiyle Haçlılardan yardım istedi. Kudüs'ten hareket eden Haçlı ordusu, Asya ile Afrika'nın birleştiği yerde Şaver ve ordusuyla buluştu. Selahaddin, ordunun komutasını eline aldı ve Sina Çölü'nü aştılar. Düşmanlarını mağlup etmeyi başardıktan sonra İskenderiye'ye gelip bu kaleyi ele geçirdiler. Selahaddin, kısa sürede kale halkının muhabbetini kazanmayı başardı. İskenderiye'nin düştüğü haberini alan Mısırlılar ve Haçlılar, önceki mağlubiyetin etkisinden çıkıp İskenderiye üzerine yürüdüler. İskenderiye önemli bir mevkiydi ve doğu ile batının ticaret merkeziydi.

Şirkuh ve bazı askerler, şehir dışında mühim bir mevkiyi tutarak Nûreddin Zengî'den gelecek yardımı beklemeye koyuldular. Selahaddin ve yanındakiler ise şehri korumaya çalıştılar. Selahaddin, kaleyi üç ay boyunca savundu. Fakat Haçlılara desteğe gelen bir Rum donanmasının deniz yolunu kesmesi sebebiyle umduğu yardımı bulamayan Şirkuh, zaten erzak sıkıntısı çeken kalenin kurtarılmasını mümkün görmeyerek çekilmeye başladı. Selahaddin, Şirkuh ve askerlerinin gitmesinden sonra barış istemekten başka çare bulamadı. Barış şartı olarak askerleri ve silahlarıyla beraber Suriye'ye dönmeyi istiyordu. Barış yapıldıktan sonra Selahaddin ve askerleri kaleden çıktılar. Daha sonra Kudüs Kralı, üç gün boyunca Selahaddin ve askerlerini kendi ordugâhında misafir etti. Selahaddin, bu üç gün içinde Hristiyanların ordu tertibatına ve Hristiyan kumandanlar arasındaki çekişmelere vakıf oldu. Misafirlikten sonra Suriye'ye dönen Selahaddin, kendini tekrar ilim sohbetlerine verdi.

Eyyûbîler Devleti'nin kurulması
Selahaddin, 1169'da Mısır'ı fetheden sefer esnasında amcası Şirkuh'u takip etti. Daha sonra Selahaddin, Halep ve Edessa'nın bağımsız valisi Nûreddin Mahmud Zengî için Mısır'ın valiliğini akrabasından devraldı. 1171'de ise Mısır'daki Şii Fâtımî Halifeliği'ne son vererek İslam hilâfetinin Bağdat'taki Abbâsî Halifeliği'ne geçip Sünniliğe dönüldüğünü ve Abbâsîlere bağlılığını ilan etti. Nûreddin 1174'te öldüğünde, halefleri üstünlük için savaşırken, Müslüman devletlerden oluşan koalisyonu dağıldı. Bunun üzerine Selahaddin hakiki varis olduğunu iddia etti ve Mısır'ı kendisi için aldı, böylece Mısır'ın tek yöneticisi durumuna geldi. Bu olay, Mısır'da bağımsız bir Eyyûbî Hanedanlığı'nın doğuşunu sağlamakla birlikte, Müslümanların Haçlılara karşı olan birleşmesinde de tarihi dönemeçlerden biri oldu.

Selahaddin, Nûreddin Mahmud Zengî'ye hayatı boyunca bağlı kaldı. Nûreddin'in 1174'te ölmesinden sonra Selahaddin, bölgeyi hâkimiyeti altına aldıktan sonra Nûreddin'in dul eşi İsmet Hatun ile evlenmek istedi ve Şâfiî usulünce 1176'da nikâhla evlendiler. Nûreddin'in yerine geçen on bir yaşındaki oğlu İsmâil, henüz çocuk yaşta olduğu için annesinin etkisi altında kaldı ve bu da İsmet Hatun'un siyasete karışmasına yol açtı. Onun Selahaddin ile evlenmesi, Haçlılara karşı olan Müslüman birliğinin sağlanmasında önemli rol oynadı.

Mısır Sultanı olduktan sonra Selahaddin, Nûreddin'in Suriye'deki üstünlüğünü 1174'te Şam'ı ele geçirmesiyle tekrar etti. Selahaddin daha sonra Müslüman dünyasını birleştirmeye veya en azından bir tür faydalı koalisyon oluşturmaya başladı. O'nun bu stratejisi, Orta Doğu'da Kudüs Krallığı gibi Latin devletleri kurmuş olan Hristiyan yerleşmecilere karşı kutsal bir savaş yürütebileceği fikriyle karıştırılan güçlü bir harp ve diplomasi karışımıydı. Selahaddin'in Müslüman liderler arasındaki üstünlüğü, Sünni inancının başı olan Bağdat'taki Abbâsî halifesinin onu Mısır, Suriye ve Yemen'in valisi olarak resmen tanımasıyla pekiştirildi. Ancak Halep bağımsız kaldı ve Nûreddin'in oğlu tarafından idare edildi. Mısır Sultanı Selahaddin, güçlü bir Şii mezhebi olan Haşhaşîlerin suikast teşebbüslerinden iki defa kurtulduğu için daha şahsi riskler de vardı. Buna Selahaddin, Suriye'deki Masyaf'ta Haşhaşîlerin elindeki kaleye saldırarak ve çevresini yağmalayarak karşılık verdi.

Haçlılarla mücadeleler

Montgisard Muharebesi (1177)
1177'de Kudüs kralı IV. Baldwin, o sırada bölgeye gelen Alsace'lı Philip ile birlikte Bizans İmparatorluğu'nun da desteğini alarak Mısır'a saldırma planları yapar, başarısız olur.[84] Bu sırada Selahaddin Eyyubi, Kudüs'ü almak üzere hazırlıklar yapmaktadır. Selahaddin'in planlarından haberdar olan Baldwin, şehrin savunmasını uygun bir yerde yapmak için 375 şövalyeyle Aşkelon'a doğru yola çıkar. Burada Baldwin, karşısına çıkan yaklaşık 26 bin kişilik Eyyûbî ordusu tarafından durdurulur. IV. Baldwin'in beraberinde, Halep'teki mahkûmiyetten yeni kurtulmuş olan Trablus kontu III. Raymond bulunmaktadır. Selahaddin'in ezeli düşmanı Raymond, henüz 16 yaşındaki cüzzamlı kral Baldwin ağır hasta olduğu için ordunun komutasını alır. Raymond'un yanı sıra Haçlı ordusunda Tapınak Şövalyeleri de bulunmaktadır.

Selahaddin, Baldwin'in sayıca az ordusuyla onu engelleme girişiminde bulunamayacağını düşünerek Kudüs'e doğru yürüyüşüne devam eder. Selahaddin, Kudüs kralını engellemesi için geride bıraktığı güçlerin yetersiz geldiğinden ve bu kuvvetleri yenen Baldwin'in kendisine doğru ilerlediğinden habersizdir. Sahil boyunca ilerleyen Haçlılar, Ramla yakınlarındaki Montgisard'da Eyyûbîleri yakalarlar. Selahaddin beklemediği bir anda saldırıya uğrar. Ordusu dağınık, uzun yürüyüşten dolayı yorgun ve savaşa hazırlıksızdır. Haçlılar hazırlıksız Eyyûbî ordusuna cepheden saldırarak büyük zayiat verdirir. Ordusunun neredeyse tamamını kaybeden Selahaddin, kendi canını zorlukla kurtarır. Gece boyunca Selahaddin'i takip eden cüzzamlı Baldwin, sonrasında Aşkelon'a çekilir. Özel muhafızları olan Memlûk askerleri haricinde silahlı gücü kalmayan Selahaddin, uzun ve yorucu bir yolculuk sonucu Mısır'a dönebilir. Selahaddin'in ordusunun ise yalnızca yüzde 10'u sağ salim kurtulur.

1177–1187 arası gelişmeler
Selahaddin, yeni ya da gelişmiş askeri teknikler kullanmak yerine, çok sayıdaki düzensiz kuvvetleri birleştirip disiplin altına alarak askeri güç dengesini kendi lehine çevirmeyi başardı. Selahaddin'in nüfuzu, Mayıs 1183'te Halep'i ele geçirdiğinde ve oldukça faydalı bir Mısır donanma filosunu ihtiyatlı bir şekilde inşa etmesiyle tekrar güçlendi. 1185'te Selahaddin Musul'u kontrol etti ve Bizans İmparatorluğu ile ortak hasımları Selçuklulara karşı bir anlaşma imzalandı. Böylelikle Selahaddin, artık kendi sınırlarının emniyette olduğunu düşündü.

1185 yılının Mart ayında Kudüs kralı IV. Baldwin cüzzam hastalığından dolayı 24 yaşında öldü. Frenklerin dikkatinin veraset ihtilafları ve Kudüs Krallığı'nı artık kimin idare edeceği meselesiyle dağılması Selahaddin'in işine gelmişti. IV. Baldwin'in yerine geçen 8 yaşındaki yeğeni V. Baldwin ertesi yıl, Ağustos 1186'ta öldü. Oğlunun ölümü üzerine yerine geçen IV. Baldwin'in kız kardeşi Sibylla, eşi Lüzinyanlı Guy'ı kral yaptı. IV. Baldwin'in ölümü krallığını zayıflattı ve bu da Selahaddin'in saldırılarını sıklaştırmasına yol açtı.

Hıttin Muharebesi (1187)
Selahaddin, 1177'deki Montgisard Muharebesi yenilgisinden 10 yıl sonra, 1187 yılında, bütün gücüyle Kutsal Topraklar'da hüküm süren Latin Haçlı krallıklarına yöneldi. Renaud de Châtillon'ın nefret uyandıran eşkıyalık hareketleri Selahaddin'i çok kızdırmıştı. Selahaddin, Kudüs Krallığı'na karşı harekete geçip onları Filistin'den atmaya karar verdi ve Mısır, Suriye ve Cezire'ye (kuzey Irak) haber gönderip Haçlı devletlerine, özellikle Kudüs Krallığı'na karşı bir cihat yapmak için askerlerin komutası altında birleşmelerini istediğini bildirdi. Bu ülkelerden çok sayıda süvari ve piyade, gönüllü olarak Selahaddin'in devletinin başkenti Şam'a gelmeye başladı.

Selahaddin, Kudüs kralı Lüzinyanlı Guy'ı ve ordusunu Filistin'in kuzeyine, Tiberya yakınlarındaki Hıttin köyü civarına kadar getirmeyi başardı. Hıttin tepesi su kuyularıyla ünlü bir yerdi. Çok önceden buradaki kuyuları tutan Selahaddin, böylece Haçlılara su bırakmamayı planladı. Selahaddin, Hıttin'e yaklaşık 20.000 asker getirmeyi başardı. Franklar ise takriben 15.000 piyade ve 1.300 şövalye toplayabilmişti. Haçlılar sayıca azdı ve ciddi derecede su sıkıntısı çekiyorlardı; üstelik bol miktarda erzağı olan Müslüman ordusu, düşmanın susuzluğunu daha da artırmak için kuru otları ve çalıları ateşe verdi.

Kudüs ordusu, günlerce süren yürüyüşten sonra 4 Temmuz 1187'de tükenmiş ve susuzluktan bitkin düşmüş bir hâlde Selahaddin ile karşılaştı. Bundan sonra Haçlılar geri dönemediler ve Selahaddin'in karşısına çıkmak zorunda kaldılar. Haçlı ordusunun komutanlığında Trablus kontu III. Raymond, İbelinli Balian ve Renaud de Châtillon da vardı. Haçlı düzeni savaş sırasında kargaşa içinde ayrıldı. Trabluslu Raymond liderliğindeki bir süvari kuvveti Müslüman hatlarını aşıp kaçmayı başardı, fakat ordunun geri kalanı için firar yoktu ve Selahaddin, Haçlıların şimdiye değin topladığı en büyük orduya karşı büyük bir zafer kazandı.

Hıttin Muharebesi sonrasında Kudüs kralı Lüzinyanlı Guy, Haçlı komutanı Renaud de Châtillon ile birlikte Selahaddin Eyyubi'ye esir düştü. Selahaddin, Renaud'u kafasını keserek öldürdü. Çünkü öncesinde Renaud, Müslümanlara karşı şiddet içerikli uygulamalarda bulunmuş ve bu nedenle de Müslüman yazarlar onu İslam'ın düşmanlarının başı olarak görmüşlerdi. İdamı gören Lüzinyanlı Guy, sıranın kendisine geleceğinden korktu. Fakat Selahaddin yanına gelip ''Kral öldürmek, kralların bir âdeti değildir; fakat bu adam (Renaud) tüm sınırları aştı ve sonuçta ona bu şekilde davrandım.'' deyip kendisine aynı muameleyi yapmadı ve ona iyi davrandı.

Haçlıların bu savaşta verdiği kayıpların büyüklüğü, Müslümanların Kudüs Krallığı'nın neredeyse tümünü ele geçirmesini sağladı. Akka, Beyrut, Sayda, Nasıra, Nablus, Yafa ve Aşkelon gibi yerler üç ay içinde düştü. Selahaddin'in Haçlılara en büyük darbesi ise 88 yıl Hristiyan Frankların elinde bulunan kutsal şehir Kudüs'ü fethetmesi olacaktı. 20 Eylül 1187'de Kudüs'ün kuşatılmasına başlandı.

Kudüs'ün fethedilmesi
Kudüs Krallığı, Hıttin Muharebesi'nde büyük bir zayiat vermiş ve şehrin savunması için de yeterli asker kalmamıştı. Üstelik Selahaddin ve ordusu yavaş yavaş Kudüs'e doğru ilerlemekteydi. Müslüman ordusu Kudüs'ün surlarına dayandı. Şehrin savunması İbelin'in Baron'u İbelinli Balian'a kalmıştı. Asker olan olmayan herkes kılıç kuşanıp savunma duvarlarında yerini aldı. Selahaddin'in kuşatma kuleleri ve mancınıkları Kudüs surlarını dövdü ve harap etti. İbelinli Balian ise karşılık için uygun zamanı kolluyordu. Franklar, Müslüman ordusuna karşılık vererek onları surlardan geçirmemeye çalışıyordu.

Bu sırada Piskopos Heraklius, Balian'a yalvarıp kuşatmayı bitirmesini emretti. Ancak Balian şehirde kılıç tutan herkesi kuşatmaya dahil etmeye devam etti. Selahaddin'in ordusu kayıplar verse de kuşatma sürdü. Kuşatma devam ederken, 2 Ekim 1187 şafağı birkaç Müslüman Eyyûbî süvarisi surların gerisinde beyaz bayrak salladı. İbelinli Balian ve Selahaddin Eyyubi karşı karşıya geldi ve Balian, 12 gün süren kuşatmanın ardından Kudüs'ü Selahaddin'e teslim etti.

2 Ekim 1187 Cuma günü Selahaddin Kudüs'e girdi ve cuma namazını Kudüs'te kıldı. Haçlılar Kudüs'ten çıkıp giderken Ortodoks ve Ya'kubi Hristiyanlar şehirde kaldı. Ayrıca Yahudilerin de şehre yerleşmesine izin verildi. Hristiyanlara ait kutsal yerlerin idaresi Ortodoks Kilisesi'ne teslim edildi. Hristiyanların şehirde ikametine izin verilmesine karşın, Kutsal Kabir Kilisesi dışındaki bütün kiliseler camiye çevrildi. Yaşanan olayların ardından Avrupalı Hristiyanlar, aralarında İngiltere, Fransa ve Kutsal Roma krallıkların da bulunduğu yeni bir Haçlı seferi düzenlemeye başladılar. Sefer; İngiliz kralı I. Richard, Fransa kralı II. Philippe ve Alman imparatoru Friedrich Barbarossa tarafından üç ayrı kol hâlinde geliştirildi ve Mayıs 1189'da başladı.

Üçüncü Haçlı Seferi (1189–1192)
Kudüs'ün düşmesi, Avrupalı Hristiyanlar tarafından finanse edilen ve 1189–92 yılları arasında sürecek yeni bir Haçlı seferine (III. Haçlı Seferi) neden oldu. 1189 yılına gelindiğinde Haçlı hâkimiyeti altında yalnızca üç kent kalmış; ancak sağ kalan dağınık Hristiyanlar, zorlu bir kıyı kalesi olan Sur'da toplanarak Latin karşı saldırısının çıkış noktasını oluşturmuşlardı.

Kudüs'ün düşmesiyle derinden sarsılan Batılılarca düzenlenen III. Haçlı Seferi, çok sayıda büyük soylu ve ünlü şövalyenin yanı sıra, üç ülkenin krallarını da savaş alanına çekti. Bu sefer uzun ve tüketici oldu. Selahaddin'in orduları, 7 Eylül 1191'de Arsuf Muharebesi'nde İngiltere kralı Richard'ın ordusuyla çatışmaya girdi ve Selahaddin ağır kayıplar verip geri çekilmek zorunda kaldı. Haçlılar savaşı kazandı, ama Müslümanların kayıpları mühim değildi. Akka ve Arsuf yenilgileri Selahaddin'in ordusuna ciddi bir zarar vermemiş olsa da, arka arkaya alınan iki mağlubiyet ve ardından Ağustos 1192'de Yafa'nın I. Richard'a kaybedilmesi, Selahaddin'in çağdaşları arasındaki askeri itibarına zarar verdi. Yafa Savaşı (1192), Üçüncü Haçlı Seferi'nin son askeri girişimi oldu. Kral Richard, Yafa'yı işgal edip tahkimatlarını restore ettikten sonra, Selahaddin ile şartları yeniden tartıştı. Sonunda Richard, Aşkelon'un tahkimatlarını yıkmayı kabul ederken, Selahaddin, Sur'dan Yafa'ya kadar Filistin kıyılarındaki Haçlı kontrolünü tanımayı kabul etti. Haçlılar Doğu Akdeniz'de ancak güvensiz bir toprak parçasına tutunabildiler.

Selahaddin ve Richard'ın anlaşmasına göre Hristiyanların Kudüs'e silahsız hacı olarak seyahat etmelerine izin verilecek ve Selahaddin'in devleti sonraki üç yıl boyunca Haçlı devletleriyle barış içinde olacaktı. Kral Richard Ekim 1192'de dönüş yolculuğu için yelken açtığında savaş sona ermişti. Böylelikle kutsal kent sayılan Kudüs, Müslümanların hâkimiyetinde kalmış oldu.

Ölümü
Selahaddin Eyyubi, Haçlılar ile çarpıştıktan ve Kral Richard ile antlaşma yaptıktan kısa bir süre sonra başkent Şam'a çekildi. 4 Mart 1193 tarihinde Şam'da öldü. Mısır, Libya, Yemen, Filistin, Suriye, Malatya, Ahlat, Doğu ile Güneydoğu Anadolu'ya ve Hemedan ile Kuzey Irak'a kadar onun adına hutbe okundu. Şam'daki Emevî Camii'nin bahçesindeki bir türbeye gömüldü. Ölümünden sonra yerine büyük oğlu el–Efḍal Alī geçti.

Selahaddin'in gömüldüğü Emevî Camii'nin bahçesindeki türbe, başlangıçta birkaç sütun ve bir iç kemer dışında çok az kalıntı bulunan, ayrıca bir okulu da içeren bir kompleksin parçasıydı. Yedi yüzyıl sonra Alman imparatoru II. Wilhelm (1888–1918), mozoleye yeni bir mermer lahit bağışladı. Ancak orijinal lahit değiştirilmedi; bunun yerine ziyarete açık olan türbede artık iki lahit vardır: Yan tarafa yerleştirilmiş mermer lahit ve Selahaddin'in mezarını örten orijinal ahşap lahit.

Evlilikleri ve çocukları
İmadeddin el–İsfahani'nin verdiği bilgilere göre Selahaddin'in 15 oğlu vardı. Ancak başka yerlerde 17 oğlu ve bir kızının olduğu yazmaktadır. Selahaddin'in eşleri ve cariyeleri hakkında ise pek bir şey bilinmemektedir. 1176 yılında Nûreddin Zengî'nin dul eşi İsmet Hatun ile evlenmiş ve hatundan çocuğu olmamıştır. Eşlerinden biri olan Şemsah, oğlu el–Aziz Osman ile birlikte Şafii'nin Kahire'de bulunan türbesine gömülmüştür.

Arap muhaddis, müfessir ve tarihçi İbn Kesir'in (y. 1300–1373) eserinde verilen bilgilere göre, Selahaddin'in bilinen çocuklarının isimleri şunlardır:
  • Ebū Hasan Nūreddīn el-Efḍal Alī (d. 1169 – ö. 1225) — Eyyûbîler Şam Emiri (1193–1196)
  • Aziz İmadeddin Ebu'l Feth Osman (d. 1171 – ö. 1198) — Eyyûbîler Mısır Sultanı (1193–1198)
  • Ez–Zahir Gıyaseddin Ebu Mansur Gazi (d. 1172 – ö. Ekim 1216) — Eyyûbîler Halep Emiri (1193–1216)
  • Zafir Muzaffereddin Ebu'l Abbas Hızır (d. Nisan 1173, Mısır)
  • Aziz Fetheddin Ebu Yakub İshak (d. 1174, Şam)
  • Necmeddin Ebu'l Feth Mesud (d. 1175, Şam)
  • Ağar Şerefeddin Ebu Yusuf Yakub (d. 1176, Mısır)
  • Zahir Mücireddin Ebu Süleyman Davud (d. 1177, Mısır)
  • Muzaffer Kutbeddin Ebu'l Fadl Musa (d. 1177, Mısır)
  • Eşref Muizzeddin Ebu Abdullah Muhammed (d. 1179, Şam)
  • Muhsin Zahireddin Ebu'l Abbas Ahmed (d. 1181, Mısır)
  • Muazzam Fahreddin Ebu Mansur Turanşah (d. 1181, Mısır – ö. 1260)
  • Galib Nusayreddin Ebu'l Feth Melikşah (d. 1182, Şam)
  • Rükneddin Ebu Said Eyyûb (d. 1182, Şam)
  • Mansur Ebu Bekir (d. 1193, Harran)
  • Nusayreddin Mervan (d. 1193, Şam)
  • Şadî (d. 1193, Şam)
  • Munise
  • Utkureddin-i Eyyûbî
Tarihe bıraktıkları

Batı dünyası
Selahaddin, Haçlılara karşı verdiği mücadele nedeniyle Avrupa'da büyük ün kazandı. Orta Çağ Avrupası'nda Selahaddin, bir krallık modeli ve özellikle de cömertliğinin erdemi olarak yaygın bir şekilde ünlüydü. İtalyan şair ve siyasetçi Dante Alighieri'nin İlahi Komedya (1308–21) ve yine bir İtalyan şair olan Giovanni Boccaccio'nun Decameron (1348–51) eserlerinde kendisinden olumlu bir şekilde bahsedilir.

Selahaddin'in Batı dünyasında saygınlık kazanmasının nedenlerinden biri de; 1099 yılında Katolik Haçlıların Kudüs'ü ele geçirdiklerinde şehirdeki Müslümanları ve Yahudileri katletmelerine rağmen, fidye ödeyebildikleri sürece Selahaddin'in tüm sıradan Katoliklere ve hatta mağlup Hristiyan ordusuna af ve serbest geçiş hakkı vermesidir.

İnanç farklılıklarına rağmen, Müslüman Selahaddin'e Hristiyan lordlar, özellikle de I. Richard tarafından saygı duyuldu. Richard bir keresinde Selahaddin'i büyük bir prens olarak övmüş ve onun şüphesiz İslam dünyasının en büyük ve en güçlü lideri olduğunu söylemiştir. Selahaddin ise, Richard'dan daha onurlu bir Hristiyan efendisi olmadığını belirtmiştir. III. Haçlı Seferi'ni sona erdiren Ramla Antlaşması'ndan sonra, Selahaddin ve Richard birbirlerine saygı ifadesi olarak birçok hediye gönderdiler, ancak hiçbir zaman yüz yüze görüşmediler.

Söylenenlere göre, Nisan 1191'de Frenk bir kadının üç aylık bebeği kampından çalınmış ve pazarda satılmıştır. Franklar, bunun üzerine Selahaddin'e gidip şikayet ederek bizzat onu teşvik etmişlerdir. Yine söylenenlere göre Selahaddin, çocuğu geri almak için kendi parasını kullanmıştır.

Müslüman dünyası
Dışarı köşe açısından Selahaddin Eyyubi'nin Emevî Camii avlusundaki türbesi. (Şam, Suriye)
İmar faaliyetleriyle yakından ilgilenen Selahaddin, döneminde Filistin, Mısır, Hicaz ve Yemen’de çok sayıda medrese, cami, köprü, kale ve hamam inşa ettirdi. O'nun bu faaliyetleri, kendisinden sonra gelen devlet adamlarına da örnek teşkil etmiş; Suriye ve Mısır, İslam dünyasının önemli ilim merkezleri hâline gelmiştir. Hicaz bölgesine, İslam'ın en kutsal şehirleri olan Mekke ve Medine'ye de sahip olan Selahaddin, ''İki Kutsal Caminin Hizmetkârı'' (Hâdimü'l–Haremeyn) unvanını kullanan ilk hükümdar olmuştur.

Türk şair Mehmet Âkif Ersoy onu ''Şark'ın en sevgili sultanı'', Fransız tarihçi Albert Champdor ''İslam'ın en saf kahramanı'', Orta Çağ yazarı Usame bin Munkiz ise ''Râşidîn hâlifelerinin saltanatını yeniden başlatan kişi'' diye nitelemiştir. İslam, Kürt, Arap ve Türk kültürlerinde önemli bir figür hâline gelen Selahaddin Eyyubi, ''Tarihteki en ünlü Kürt hükümdar'' olarak tanımlanmıştır. Günümüzde Irak'ın Tikrit kasabası ile Samarra şehri merkezli bir valiliğine ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nin başkenti olan Erbil'deki bir üniversiteye (Selahaddin Üniversitesi) onun adı verilmiştir.

1898'de Alman imparatoru II. Wilhelm, saygılarını sunmak için Selahaddin'in mezarını ziyaret etti. Kurmuş olduğu Eyyûbî Hanedanlığı kendisinden sadece 57 yıl daha uzun yaşayacak olsa da, Selahaddin'in Arap ve Kürt dünyasındaki mirası bugüne kadar devam etmektedir. 20. yüzyılda Arap milliyetçiliğinin yükselişiyle, özellikle de Arap–İsrail çatışmalarıyla ilgili olarak, Selahaddin'in kahramanlığı ve liderliği yeni bir önem kazandı. Selahaddin Eyyubi'nin Filistin'i Avrupalı ​​Haçlılardan geri alması, günümüz Müslümanların siyonizme muhalefetine olan bir ilham kaynağı kabul edilir.

Haçlıların Kudüs'ü 1099 yılında ele geçirdikten 88 yıl sonra Kudüs'ün bu sefer Selahaddin'in öncülüğünde Eyyûbîlerin geri almasıyla Haçlılara karşı kazanılan zaferden dolayı Selahaddin, bugün başta saltanat sürmüş olduğu birçok ülkede ulusal bir kahraman olarak anıldığından ötürü, günümüzde saltanatının birer parçası olan Mısır, Suriye, Filistin, Kürdistan Bölgesel Yönetimi, Yemen ve doğum yeri olan Irak, ulusal arması olarak hanedan kartalını armalarında veya bayraklarında bulundurmaktadır. Firavunlar döneminden kalma Mısırlıların tapınaklarında tasvir edilen antik kartaldan esinlenen Selahaddin Eyyubi, bu hayvanı bir güç sembolü olarak kabul etti ve hükümdarlığı süresince kişisel standardı olarak kartalla süslenmiş sarı bir bayrak taşıdı.

Çağdaş kültüre etkileri
Lübnan doğumlu Fransız yazar Amin Maalouf'un 1983'te yayımladığı Arapların Gözünden Haçlı Seferleri isimli kitabı Müslüman–Hristiyan ilişkilerini ve özellikle Selahaddin Eyyubi'nin faaliyetlerini konu almıştır.

Selahaddin Eyyubi, 2005 yılında çekilen, yönetmenliğini Ridley Scott'ın yaptığı ve Haçlı Seferleri'ni konu alan Cennetin Krallığı (Kingdom of Heaven) filminde Suriyeli aktör Gassan Mesud tarafından canlandırılmıştır. Daha öncesinde, 1935 yılında Cecil B. DeMille'in yönettiği The Crusades (Haçlı Seferleri) filminde Amerikalı aktör Ian Keith ve 1954'te David Butler'ın yönettiği King Richard and the Crusaders (Kral Richard ve Haçlılar) filminde ise başroldeki Rex Harrison tarafından canlandırılmıştır.

2004–05'te çekilen, ilk bölümü 2009'da yayımlanan Malezya yapımı Selahaddin isimli animasyon dizi, Selahaddin Eyyubi'nin hayatından esinlenerek yapılmış bir projedir. Dizi 26 bölümden oluşmaktadır ve her bölümü yaklaşık 25–26 dakikadır.

Müslüman dünyasında daha çok 1976 yapımı Çağrı (The Message) filmiyle tanınan Suriye asıllı Amerikalı yönetmen Mustafa Akkad, 2005 yılında Irak el-Kaidesi tarafından Amman'da düzenlenen intihar saldırılarına uğrayıp hayatını kaybetmeden önce, kendisinin Selahaddin Eyyubi hakkında geniş çaplı bir film çekmeyi planladığı söylendi.

Türk yapımcı ve senarist Emre Konuk, Pakistan ile ortak bir projeye girişerek Türkiye–Pakistan ortak yapımı ve Selahaddin Eyyubi'nin hayatını anlatacak olan bir dizi çekeceklerini bildirdi. Emre Konuk, dizinin başrolü için Uğur Güneş ile el sıkıştığını bildirdi. Dizinin birkaç yıl içinde yayımlanması hedeflenmektedir.


  Alıntı
Yeni Konu Yeni Cevap

İçeriği Sosyalleştir

Etiketler
devletinin, eyyubi, eyyubiler, kimdir, kurucusu, selahaddin


Şu anda bu konuyu görüntüleyen etkin kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 konuk)
 

Gönderme Kuralları
Konu açma yetkiniz yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti ekleme yetkiniz yok
Mesaj düzenleme yetkiniz yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık



Saat: 22:00.

Forum Bilgileri
Hukuki Aydınlatma Metni
ForumAdası, tüm hakları saklıdır.

Kurucu: Jön TüRk
Forum Sorumlusu: Zeze
Geliştiriciler: Regex & Cry
Tasarımcı: Mango

Powered by vBulletin® Version 3.8.6
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.

Altyapı bilgilerini okuduğunuz vBulletin yazılımı ForumAdası üzerinde lisanslı bir şekilde kullanılmaktadır.
ForumAdası; internet ortamında kullanıcıların içerik üretmelerine, bu içeriklerin de önceden onaya tabi tutulmaksızın yayımlanabilmesine olanak sağlayan bir forum sitesidir. Forum siteleri, tıpkı sosyal medya ve interaktif sözlükler gibi 5651 sayılı kanunun 2. maddesinin 1. fıkrasının "m" bendine göre Yer Sağlayıcı olarak faaliyet göstermekte olan, hizmet ve içerikleri barındıran sistemleri sağlayan veya işleten platformdur.
5651 sayılı kanunun 5. maddesine göre yer sağlayıcı, yer sağladığı içeriği kontrol etmek veya hukuka aykırı bir faaliyetin söz konusu olup olmadığını araştırmakla yükümlü değildir. Başka bir deyişle ForumAdası üzerinden yapılan yazılı, görsel ya da işitsel paylaşımlardan doğabilecek yasal sorumluluk, mezkur içeriği paylaşan ForumAdası üyesi gerçek kişilere aittir. İlgili kanunun anılan maddesinin 2. fıkrasında da çok açık bir biçimde öngörüldüğü üzere; yer sağlayıcı, yer sağladığı hukuka aykırı içerikten, ceza sorumluluğu ile ilgili hükümler saklı kalmak kaydıyla, bu Kanunun 8 inci ve 9 uncu maddelerine göre haberdar edilmesi halinde ve teknik olarak imkân bulunduğu ölçüde hukuka aykırı içeriği yayından kaldırmakla yükümlüdür.
Açıklanan hukuki dayanaklar temelinde, hak ihlâli iddiasında bulunan hak sahipleri İLETİŞİM linkinden yer sağlayıcı ForumAdası yöneticilerine ihtarda bulunarak bahse konu hususu tebliğ etmeleri halinde incelemeler yapılıp, en geç 2 gün içerisinde gerekli işlemler tesis edilecektir.

5101 sayılı yasayla degişik 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu gereğince ForumAdası üzerinde telif hakkı bulunan MP3, video vb. eserlerin paylaşımı T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından hak sahipliği verilmiş olan MÜ-YAP tarafindan yasaklanmış olup, yasal işlem olması halinde, paylaşan kişi ya da kişilerin bilgileri gerekli kurum ile paylaşılacaktır.