![]() |
Günlük Örnekleri
[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]
Günce (11 Mayıs 1957) - Nurullah Ataç Bugün üçüncü gündür yatıyorum, üşütmüşüm, sayrılandım (hastalanmak) onun için. Çok sıkılıyorum. Oysa ben yatmağı severim, günün uzun bir bölümünü yatakta geçiririm, yazılarımı çoğu yatakta yazarım. Gücün yatmak gereğince dayanamıyorum, kalkmak, dolaşmak geliyor, içimden. Galib’in üycüğünü (beyit) söylüyorum kendi kendime: “Ab-ı hayat-ı sohbet-i ahbaptan cüda / Mahileriz ki /ücee-i deryaya hasretiz” Bu üycüğü andım da usuma geldi. Geçenlerde alığın biri “Siz aruzla yazılmış şiirleri sevmezsiniz, değil mi?” gibi bir söz söyledi. Söyleyişinden belliydi, o yılları yalnız sevmediğim değil, bilmediğim kanısındaydı. Gençlerimizin çoğu böyle beylik düşüncelerle yetindikleri için alık oluyor. Beylik düşünceler onları alıklığa, alıklık da beylik düşüncelere götürüyor. Sayrılar evine (hastane) düştüm. Bu kez önemliye benziyor. Öldürür mü, öldürmez mi. Orasına bilemem ya. İstanbul’a gidecektim, sağınlar (hekimler) bırakmıyor. Bir süre yazı yazamıyacağım. Ben de yazamıyacağım Kavafoğlu da yazamıyacak. Ayrılamaz benim yanımdan. Kimbilir? Ola ki son yazdığım çizeklerdir bunlar. Öyleyse ne yapalım? Bunca yıl yaşadım, yeter bana Anılarda Görmek (28 Aralık Çarşamba) - Oktay AKBAL Ocak’ın 29’unda tam on yıl olacak. Ziya Osman Saba’yı karlı bir havada Eyüp’te toprağa vermiştik. Yıllar çabuk mu geçiyor belirli bir yaştan sonra? Çocuklukta günler, haftalar bitmezdi bir türlü. Ama yolun yarısına gelmeye gör, her şey kopuk bir film gibi akıveriyor… Ziya Osman’ı son görüşümde ince bir dosya çıkarmıştı çekmeceden. “Nefes Almak” yazıyordu üzerinde. Yeni kitabıydı. “Ölümümden sonra çıkacak,” demişti. “Haydi haydi,” demiştim, “Okurları o kadar bekletmeye hakkın var mı?” Gülümsemişti birkaç hafta sonrasını düşünerek. Ben düşünememiştim o günden ötesini. Canlı bir insanın, hele bir dostun, bir sevilenin yok olabileceğini düşleyemiyoruz. On yıl geçip gitmiş bile. Şiirlerini karıştırıyorum. Bilmeyen, Ziya Osman’ı yaşamı süresince ölümü özleyerek bekleyen biri sanır. Hep ölüm, hep ölüm düşünceleri. O ölümü değil, dünyada bulunamayacak bir çeşit “yaşam”ı özlüyordu. Hayatımın Hikayesi (31.10.1917) - Şair Nigâr Hanım İleride, bu satırlar bir kimsenin gözüne değerse, defterin güzelliğine şaşılmasın! Onu, bugün, Mahmutpaşa’da satın aldım, ama, az kaldı canım pahasına. Aman Yarabbi! İstanbul’umuza böyle ne oldu? Kalabalıktan tramvaylara girmek kabil değil ki! Toptan gülle çıkar gibi zorla bir vagona attım. Bu, tramvaya girmek değil, ezilmek, üst baş parçalamak… Ne oldu halkımıza Yarabbi? Bu her yeri dolduran kifayetsiz, kaba, kötü dilli insan kalabalığı nereden geldi? Evde yalnızlığıma, sokakta bu kalabalığa dayanamıyorum, ağlayacak hâle geliyorum. İşte böyle, avunmak için, avare bir kuş gibi çırpınıyorum. Şu defterle de dertleşmesem çıldıracağım. |
Saat: 03:39. |
Powered by vBulletin® Version 3.8.6
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Altyapı bilgilerini okuduğunuz vBulletin yazılımı ForumAdası üzerinde lisanslı bir şekilde kullanılmaktadır.